Monday, November 10, 2008

Zeytin-Zeytinyağının açık ara şampiyonu : İspanya



















Zeytin-Zeytinyağının açık ara şampiyonu :
İspanya


M. Hakkı Yazıcı
e-posta :
mhyazici@gmail.com

Zeytincilikte, birkaç senedir, hepimizi umutlandıran önemli bir atılımın içindeyiz. Ağaç varlığımız her geçen gün artıyor. Tanıtıma, markalaşmaya, kaliteye, tağşişle mücadeleye, tadım panellerinin oluşturulmasına eskisinden daha fazla önem veriyoruz. Sektörün örgütlülüğünde de ciddi, yeni oluşumlar mevcut; UZK, Zeytindostu Derneği, Zeytinyağı Tanıtım Grubu gibi ciddi hareketlenmeler, örgütlenmeler var.

Sektörümüzün önde gelenleri, Amerika’yı yeniden keşfetmeyelim diye iyi, başarılı örnekleri inceliyor. En başta da zeytinciliğin açık ara şampiyonu olan İspanya inceleniyor. Hedefimiz de İspanya’nın arkasından dünyanın en büyük ikinci üreticisi olabilmek.

Heyetlerin biri gidiyor, biri geliyor. Örneğin Ekim 2007 sonunda Sevilla’da faaliyet gösteren Oleoestepa Kooperatifler Birliği’nin Başkanı Eduardo Perez Perez ve Genel Müdürü Alvaro Olavarria Govantes Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği’nin davetlisi olarak İzmir’e geldi.

Ocak 2008’de, Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği'nin (EZZİB) organizasyonunda, Türkiye Madrid Ticaret Müşavirliği tarafından İspanya'ya bir iş ve inceleme gezisi düzenlendi. Birlik Yönetim Kurulu üyeleri, sektör temsilcileri ve basın mensuplarından oluşan 27 kişilik heyet İspanya Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği, İspanya Zeytin ve Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifleri Birliği başta olmak üzere bu ülkenin zeytin ve zeytinyağıyla ilgili kuruluşlarını ve işletmelerini ziyaret ederek çeşitli temaslarda bulundu.

***

Hikaye bu ya, bir Türk zeytin üreticisi, yine bir inceleme gezisi için İspanya’ya gitmiş. İspanyol zeytin üreticisi dostu tarafından karşılanmış, ağırlanmış. Birlikte gezmeğe başlamışlar. İspanyol arkadaşı anlatıyor da anlatıyor;

“Bizim ağaç varlığımız şu kadar, Türkiye’de bize göre çok az,…

İspanya’da ağaç başına verim şu kadar, siz de çok az,..

Ağaçlara şöyle iyi bakıyoruz; böyle ilaçlama, şöyle sulama yapıyoruz…

Periyodisite farkı neredeyse yok…”

Adam haklı da bizim Türk zeytincinin canı sıkılmaya başlamış, gerilmiş.

İspanyol devam ediyor:

“İspanya’nın üretimi sofralık zeytinde bu kadar, zeytinyağında şu kadar,

İhracatımız bu kadar, markalı ambalajlı olanı şu kadar… Kalitemiz şöyle iyi, böyle iyi…”

Falan filan… Bizim Türk zeytincinin keyfi iyice kaçmış. Onun da bir kusur bulması lazım, ama ne?

“İyi, hepsi güzel, zeytin-zeytinyağında çok başarılısınız; ama siz de Güney Amerika yerlilerini; Aztekleri, Mayaları katlettiniz, medeniyetlerini yok ettiniz,” deyivermiş.


Yeni Sezonda Beklentiler

Hasat mevsiminin içindeyiz, iklim koşullarının önümüzdeki aylarda da iyi olması halinde dünya zeytin üretiminde iyi bir sezon yaşayacağımız umut edilmekte.

Bazı tahminlere göre içinde bulunduğumuz sezonda üretim rakamları şöyle olacaktır :

İspanya 1.250.000 ton
İtalya 250.000 ton
Yunanistan 300.000 ton
Tunus 120.000 ton
Türkiye 180.000 ton
Suriye 125.000 ton
Fas 70.000 ton

İspanya’da iç tüketim son aylardaki ekonomik kriz ile birlikte düştü. Normal olarak aylık iç tüketim ve ihracat toplamı 100.000 ton iken şu anda bu rakam aylık 80.000 tona düşmüştür. Tüketimin azalışından dolayı dönem sonu stokların 350.000 tona ulaşması beklenmektedir. Bu durumda, İspanya’daki gelecek yıl 350.000 ton devirden ve 1.250.000 ton üretimden olmak üzere 1.600.000 ton zeytinyağı miktarı olacağı beklenmektedir.

Dünyada süregelen ekonomik ve mali kriz nedeniyle, önümüzdeki yıl zeytinyağı fiyatlarının artmasının pek mümkün olamayacağı görüntüsü vardır. Fiyatların aşağı yukarı bugünkü seviyelerde kalması beklenmektedir.Talep arttığında fiyatların biraz yükselmesi, talep azaldığında tekrar düşmesini beklenirken, alımların spekülatif büyük alımlar değil, günlük alımlar olması öngörülmektedir. Sezon başında İspanya üretimi ile beraber fiyatlarda düşüş yaşanabilecek, üretim bittikten sonra piyasa sabit ve istikrarlı bir duruma gelebilecektir. Fiyatlar, bugün İspanya da geçerli olan fiyatların ötesinde beklenmemelidir. Sızma zeytinyağının İspanya'daki 2.400 Euro / ton’luk fiyatı makul bir fiyat izlenimi vermektedir.
İspanyol Çiftçi örgütü ASAJA ise önümüzdeki sezonda bütün İspanya’da 1.160.000 tonluk zeytinyağı üretimi öngörmekte. Bu üretim miktarının yaklaşık % 83’ünün (960.000 ton) Endülüs Bölgesinde olacağı tahmin edilmektedir.
Sofralık zeytin üretiminin ise 492.000 ton olması umuluyor.
İspanya dünya pazarında ağırlığını daha çok hissettirmekte.
Bu senenin flaş haberlerinden biri de İspanyol SOS Grubu’nun Ünilever’e ait İtalyan Bertolli markasını satınalmasıydı. Son zamanlarda İspanyollar, üretimin yanısıra ticari anlamda da inisiyatifi ellerine almaya, İtalyanların dünya pazarındaki liderliğini tehdit etmeye başladılar.Yani İtalyan zeytinyağı, İspanyolca konuşmaya başlıyor.

SOS Grubu, daha önce de bazı İtalyan markalarını satın almıştı. İspanyol SOS Grubu, Unilever'in Bertolli markasını satın alarak gücüne güç katıp, bugün 350-400 bin ton olan ambalajlı zeytinyağı pazarını Bertolli ile 600 bin tonlara kadar çıkarmayı planlıyor.
İspanya, Mayıs 2008 sonuna kadar 357.900 ton zeytinyağı ihracatı gerçekleştirdi. Bu rakam, geçen yıla göre % 5,4, son dört yıl ortalamasına göreyse % 12,8’lik bir artışı göstermektedir.
Aynı dönemde İspanya, 184.330 ton da sofralık zeytin ihracatını gerçekleştirdi. Sofralık zeytinde İspanya’nın 151.700 tonluk iç tüketimine bakarak sofralık zeytin üretiminin daha ziyade ihracata yönelik olduğu görülebilir.

IOOC verilerine gore, yeni sezonda 2.820.500 ton olacağı beklenen dünya üretiminin %43’ ü İspanya tarafından gerçekleştirilecektir.

Türkiye’de de önümüzdeki 2008-2009 sezonu Rekolte Tahmini Raporu açıklandı.
İzmir Ticaret Borsası liderliğindeki resmi heyetin açıklamasına gore; var yılının yaşanacağı yeni sezonda 327 bin 634 ton yemeklik zeytin, 159 bin 366 ton da zeytinyağı elde edilmesi bekleniyor.

Ege Zeytin-Zeytinyağı ihracatçıları Birliği’nin öngörüsü ise bu rakamın üzerinde. 180 bin ton civarında bir gerçekleşme olacağı yönünde. Bilindiği gibi geçen sene bu miktarın yarısı kadar bir üretim gerçekleşmişti. Önümüzdeki günlerdeki yağışlarla Türkiye’de rekoltenin yüzde 10 daha artacağı belirtilirken, yeni sezona 32 bin ton civarında zeytinyağının devredeceği ifade ediliyor.

Yaklaşık 200 bin tona ulaşacak ürünün nasıl eritileceği yönünde ihracatçılarda ciddi endişeler var.

Rakamlarla İspanya

Yüzölçümü : 50.479.000 Ha
Nüfus : 43.975.375 (1.1.2005)
Nüfus Yoğunluğu : 86,9 kişi/km2 (1.1.2005)
Kişi başı GSYİH :19.642 Cari fiyatlarla (2004, Euro)

İspanya’nın topraklarının %50’si tarımda kullanılıyor.

İspanya’da zeytinin geçmişi

Zeytin-zeytinyağı üretiminin İspanya’da çok eski bir geçmişi olduğu bilinmektedir. Anavatanı Mezopotamya ve Anadolu olan zeytinin İspanya’ya Fenikeliler ve Yunanlar tarafından getirildiği söylenmektedir.

Zeytin tarımı ve zeytinyağı üretiminin ilk kez Romalılar tarafından geliştirildiği söylense de zeytinyağı üretimine en büyük katkının Araplar tarafından yapıldığı belirtilmektedir.

Rakamlarla İspanya’da zeytin-zeytinyağı

İspanya, ağaç sayısında; hem sofralık zeytin, hem de zeytinyağı üretiminde açık ara dünya birincisi.

İspanyolların “zeytinyağı denizi gibi” söylemlerinin arkasında 300 milyon zeytin ağacının olduğunu ve zeytinin ülkenin hemen her yerinde yağa dönüştürüldüğünü söylemeliyiz.

-İspanya, dünya toplam zeytinyağı üretiminin %45’i ile dünyanın en büyük zeytinyağı üreticisidir.

-İspanya, dünya toplam zeytinyağı tüketiminin de % 20’sini gerçekleştirmektedir.

-İspanya genelinde zeytinlikler 2.456.719 hektara yayılmıştır.

-Sektörde 380.000 kişi istihdam edilmektedir.

-En kötü iklim koşullarında bile yıllık ortalama 800.000 Tonluk bir hasat elde edilmektedir.

-Üretilen zeytinlerin %96’sı zeytinyağı üretimi için ayrılmış iken, kalan %4 sofralık zeytin olarak piyasaya sunulmaktadır.

-Zeytinyağı üretim sektöründe yaklaşık 1.814 üretici (almazaras), 61 yağ çıkarıcı, 26 rafineri, 580 laboratuar ve yaklaşık 1.595 paketleme ünitesi faaliyet göstermektedir.
Bu üreticilerin %14’ü geleneksel tipte üretim yaparken bunların üretimi toplam zeytinyağı üretiminin %1,16’sını oluşturmaktadır. Geri kalan üreticilerin %9’u 3 fazlı sistemle üretim yaparken, %72’si en modern teknoloji olan 2 fazlı sistemle üretim yapmakta ve %5’i de bir veya daha fazla metodu bir arada kullanarak karışık sistemle üretim yapmaktadır. 3 fazlı sistemle üretim yapan üreticiler toplam zeytinyağı üretiminin %3,18’ini gerçekleştirirken, 2 fazlı sistemle üretim yapanlar toplam üretimin %90,10’unu gerçekleştirmekte, karışık sistemle ise toplam üretimin %5,55’ini gerçekleştirmektedir.

-Zeytinyağı üretiminin en son aşaması olan şişeleme sektöründe 1.595 şirket faaliyet göstermektedir. Bu işletmelerden %90’u bir üreticiye bağlı olarak faaliyet göstermektedir.

-İspanyol zeytinyağı üretiminin yaklaşık %3’ü organik zeytinyağı üretimidir.

-İspanya’nın en büyük ihracat kalemleri arasında yağlar ve zeytinyağları 13. sırada yer almaktadır.

Yıllara göre İspanya’nın Zeytin-Zeytinyağı üretim, tüketim, ihracat, ithalat rakamlarına bakarsak:

Üretim (bin ton) Tüketim (bin ton) İhracat (bin ton) İthalat (bin ton)
2002 / 03 857,8 591,3 537,6 39,1
2003 / 04 1.416,6 625,9 633 61,9
2004 / 05 989,8 615,7 545,5 79,8
2005 / 06 827,4 477,7 453,6 85,5
2006 / 07 1.105,4 304,4 282,2 54,9
2007 / 08 1.250

İspanya’da Zeytin Türleri

İspanya genelindeki farklı iklim yapıları sayesinde değişik bölgelerde farklı zeytin türleri yetişmekte ve her bir zeytin türünden farklı tipte zeytinyağları üretilmektedir.

İspanya’da yaklaşık 260 farklı zeytin türünün var olduğu saptanmıştır.

Zeytinyağı üretiminde en çok kullanılan zeytin türleri: Picual, Picudo, Lechin, Cornicabra, Hojiblanca, Arbequina, Empeltre, Verdiel, Pico-Limon, Morisca, Verdala, Royal, Mollar, Morruda, Farga ve Manzanilla Cacerena’dır.

Zeytin üreticisi bölgeler

İspanya’daki en büyük zeytinyağı üreticisi bölge, üretimin %75’ini gerçekleştiren Endülüs bölgesidir. Onu üretimin %14’ü ile Castilla-La Mancha, %6 ile Extremadura, %4’ü ile Katalunya ve yaklaşık %1 ile Aragon ve Valensiya izlemektedir.

İspanya’daki 1.814 zeytinyağı üreticisinin %45’i Endülüste olup, bunun %40’ı da Jaen’dedir.

İspanya’da coğrafi tescil almış olan zeytinyağı tipleri ve bölgeleri

İspanyol naturel sızma zeytinyağlarının büyük bir kısmı zeytinyağının kalitesinin artırılması amacıyla ‘Coğrafi Tescil’ ile koruma altına alınmıştır. Coğrafi Tescil, üretim alanı, ürün çeşitleri, üretim teknikleri ve bitki karakteri gibi o ürünü özel kılan bütün özellikleri düzenler. Sadece coğrafi tescil almış olan zeytinyağları diğer zeytinyağlarından ayrılacak şekilde bu tescile ilişkin logoları taşıyabilirler.

İspanya’da coğrafi tescil almış 20’yi aşkın zeytinyağı ve bölgesi bulunmaktadır. Bunlar:

Antequera, Baena, Baix Ebre-Montsia, Bajo Aragón, Estepa, Gata-Hurdes, La Rioja, Les Garrigues, Mallorca, Monterrubio, Montes de Granada, Montes de Toledo, Sierra de Cazorla, Sierra Magina, Sierra de Segura, Siurana, Poniente de Granada, Priego de Cordoba, Sierra de Cadiz, Tierra Alta’ dır.

İspanya’daki zeytinciliği Türkiye’deki ile karşılaştırırsak

Zeytinciliğimizin sorunlarını en yakından izleyen gazetecilerden sayın Ali Ekber Yıldırım, İspanyol zeytincilerinin Tariş’le yaptığı temaslar sonrasında, Kasım 2007’de Dünya Gazetesi’ndeki köşesinde bazı bilgileri paylaşmıştı.

İspanya’da, uzun yıllar üreticiye zeytinyağında kilo başına 1,3 Euro destekleme primi ödendi.

Avrupa Birliği’nin tarımsal destekleme reformu kapsamında yapılan değişiklikle şimdi de kilo başına ödeme yerine alan bazında destekleme ödemesi yapılıyor.

Buna göre, 2007-2013 yılları arasında İspanya’da zeytin üreticisine hektar başına üreticiye 550 Avro doğrudan destek ödenecek. İspanya’daki zeytin üreticisi 2013 yılına kadar bu desteği alacağını biliyor. Yani önünü görebiliyor.
Türkiye’de ise zeytin üreticileri bu türden desteklerden ne yazık ki yoksunlar.

Zeytinyağında daha önceki yıl kilo başına 11 kuruş olan destekleme primi, geçen sene 20 kuruş olarak ilan edildi.

Açıklamalara göre; prim miktarı, bu sene de 21 kuruş olacak. Tarımsal Destek ve Yönlendirme Kurulu'nun başta pamuk ve zeytinyağı olmak üzere bazı tarım ürünlerinde 2008 yılı primini sadece 1 kuruş artırma yönündeki çalışmasına tarım kesiminden büyük tepkiler geldi. Tarım sektörü yetkilileri, düşük prim verilmesi halinde birçok tarım ürününde ithalata bağımlılığın artacağını ifade ediyor.

Sadece primin azlığı değil sorun. Destekleme primleri genellikle bir sene gecikmeli olarak ödenebiliyor. Bu durumda üreticiler, ancak kooperatiflerinin desteğiyle üretimlerini sürdürebiliyor. Ama kooperatiflerin durumu da malum.

Türkiye’deki süregelen sistemle uzun yıllar üretimin sürdürülemeyeceğini bilmek için kahin olmak gerekmiyor. Bu işin böyle devam etmesi olanaksız.

Nasıl olup da İspanya’nın arkasından en büyük zeytin olabileceğimizi bir bilen varsa açıklasın.

Murat Küçükçakır’ın izlenimleri

Sevgili Murat Küçükçakır hocam da İspanya inceleme gezisi sonrasında aşağıdaki gözlemlerini aktarmıştı :

“Bilindiği üzere Ege İhracatçılar Birliğinin İspanyaya düzenlemiş olduğu inceleme gezisine katılmış bulunmaktayım. Bu gezi içindeki izlenimlerimi sizlere aktarmaya çalışacağım. Öncelikle kendi konum olan hasat ile başlamak istiyorum.
Gezinin 2. günü Sevilla- Cordoba arasında bir bölgede bulunan zeytinliklerde hasat şekillerini görmek için gittik.Gittiğimiz bölge dekarda 7 ağaç bulunan hojiplanca çeşidi dikilmiş İspanya nın bir çok bölgesin de rastladığımız 3 gövdeli olan ağaçlardan oluşuyordu
Özellikle körfez bölgesinde olduğu gibi koyun korkusu olmadığından ağaçların dalları yerlere kadar inmişti
Hasatta pelenc bugy 900 kullanıldı. Türkiye de satılan bugy 1200 daha önceki yıllarda üretilmiş ilk modellerinden.
Sallama esnasında sırıklarla düşmeyen uç dallardaki taneler düşürüldü. Türkiye ye göre sırık acısından değişen tek şey sırıkların karbon-fiberden olmasıydı.Burada dikkate alınması gereken konu sırığın ana hasat aracı olarak değil, gövde sallayıcıya takviye şeklinde kullanılmasıydı.
Tente üzerinde kalan dal parçaları Türkiye’de çim üzerindeki yaprakları toplamak için kullanılan tarak benzeri bir aletle uzaklaştırıldı.
Tenteler toplanarak daneler bir araya getirildi ve traktöre monteli kepçe üzerine döküldü.
Boşalan tenteler tekrar ağaçların altına hemen serildi.
Kepçe ile doğru romörka dökülerek fabrikaya sevk edildi.Kimse çuval ve kasalarla uğraşmıyordu.
İşin maliyet kısmına gelince; işciler günde 6 saat çalışıyorlar. Günlük 45 euro ödendiğini ve oradaki ekibin günde ortalama 10 ton zeytin hasat ettiğini söylediler. Kaba bir hesapla, 1 kg zeytini 0,11 kuruşa topluyorlardı.”

Murat Küçükçakır hocam, Şubat 2008’de paylaştığı İspanya izlenimlerinin bir bölümünü de zeytinyağı fabrikalarının işleyişine ayırmıştı.

Gönderdiği aşağıdaki tablo birçok şeyi anlatıyor :

Kapasite(Ton) Adet İşleme yüzdesi
0-10 150 0,0310-20 75 0,0920-100 423 2,08
100-250 366 5,27250-500 214 6,90500-1000 229 14,55
1000-2500 213 30,55
2500-5000 91 28,79
5000 ve üzeri 18 11,73
TOPLAM FABRİKA SAYISI :1776

Murat Küçükçakır izlenimlerinden çıkardığı sonuçları şu şekilde aktarıyor :

“Sonuç olarak ortalama 1.200.000 ton zeytinyağı, 1776 fabrikada gerçekleşen üretimle elde ediliyor.

Ülkemizdeki zeytinyağı işleme fabrikası sayısının 1000 adet civarında olduğu söylenmekte. Bizde ortalama 120.000 ton yağı 1000 adet fabrikayla elde ediliyor. Bizde ki zeytinyağ fabrikaların kapasiteleri konusunda bilgim yok, ancak tahminim 250 tonun üzerinde ondan fazla fabrika yoktur. İspanya da elde edilen yağın yaklaşık % 70’i 1000 ton ve üzeri fabrikalardan elde edilmektedir.Burada ispanyanın maliyetlerini düşürmede kurduğu yalın sistemin avantajlarını nasıl kullandığını hep birlikte görmekteyiz.”

İspanya’da kooperatifçilik

Zeytincilik konusunda İspanya’da faaliyet gösteren çok sayıda kooperatif birliği vardır.

EZZİB Başkanı ve TİM Başkan Vekili Ali Nedim Güreli, "İspanya'da kooperatifler toplam zeytin ve zeytinyağı üretiminin yüzde 75'ini karşılıyor. Kooperatifçilik çok güçlü,” diyor. Sene başında İspanya’da kooperatiflerle yaptıkları temaslarla izleyecekleri politikaları yerinde tespit etme fırsatı bulduklarını ifade ediyor.

İspanya ekonomisine önemli katkısı olan tarım ürünleri arasında şarap, yağlık ve sofralık zeytin, meyve ve sebze türleri ile süt ve ürünlerinde tarımsal amaçlı kooperatiflerin yeri son yıllarda önem kazanmıştır.

Aslında İspanya kooperatifçiliğinin genç bir harekettir. İspanya’da 20.yüzyılın başlarında ilk tarımsal amaçlı kooperatiflerin kurulduğu görülmektedir.

İspanya Tarım Kooperatifleri Merkez Birliği (CCAE) 1985 yılında kuruldu. Bugün yaklaşık 1milyon bireysel ortağı, 4500 birim kooperatifi ve 15 bölge birliği vardır.

Öncelikli olarak son yıllarda güçlü üst örgütlenme ve pazarlamada yeni yöntemler denenmektedir.

Değişen günümüz koşullarında üretim kooperatifleri şeklinde örgütlenen üretim sektörü daha fazla önem kazanmaya başlamış ve bu işletmeler naturel zeytinyağını dökme olarak satmak yerine kendi markalarıyla pazarlamaya başlamışlardır. Halihazırda kooperatifler şeklinde örgütlenmiş olan üreticiler toplam üreticilerin %56’sı olup bunlar toplam üretimin de %67’sini gerçekleştirmektedirler.

İspanya’da önemli bazı zeytincilik kurumları

ASOLİVA
ASOLIVA, İspanya’nın zeytinyağı ihracatçıları birliğidir. Kar amacı gütmeyen, özel bir statüsü olan ASOLIVA, her ne kadar resmi olarak Eylül 1977’de kurulmuş ise de benzer oluşumlar halinde 1928’den beri değişik adlar ve biçimlerde varlığını sürdürmektedir.
Birlik, hasat durumuna ve rekolteye bağlı olarak, İspanya’nın ambalajlı, şişeli zeytinyağı ihracatının % 95’inden fazlasını, dökme zeytinyağının ise % 50 ile % 75’i arasındaki kısmını ihraç eden, ağırlıklı olarak Endülüs ve Katalonya bölgelerinde faaliyet gösteren 59 zeytinyağı ihracatı şirketinin bir araya geldiği bir kuruluştur.
ASOLIVA’nın amacı, her ne kadar üyesi olan zeytinyağı ihracatçılarının çıkarlarını savunmak, İspanyol zeytinyağının tanıtımı, satışı için önlemler almak ve faaliyette bulunmak ise de herhangi bir iş muamelesinin bizzat içine girmemekte, üyesi olan ihracatçı firmaların bu meyandaki ticari faaliyetlerine destek vermektedir.
ASOLIVA, ihracat sektörünün temsilcisi profesyonel bir kuruluş olarak pek çok ulusak ve uluslar arası kuruluşun, federasyonun, birliğin üyesidir de.
Oleoestepa:Sevilla’da faaliyet gösteren Oleoestepa Kooperatifler Birliği, 4 bin ortaklı 16 kooperatiften oluşuyor.

Yılda ortalama 175 bin ton zeytin alıyor. Zeytinin bir kısmını sofralık olarak satıyor geri kalanından yılda ortalama 25 bin ton yağ elde ediyor. Yağın yüzde 60′ını ihraç ediyor, geri kalanını iç piyasaya satıyor.

Oleicata el Tejar:1960 yılında zeytin üreticilerince kurulan, halen 92 ortaklı “Oleicata el Tejar" adlı kooperatif, yılda 120.000 ton zeytini yağ olarak işlemektedir. 1.500 ton/gün kapasiteli pres tesislerinde ayrıca, 800 ton/ gün ayçiçeği de preslenmektedir. Adı geçen bu kooperatif birkaç yüksekokul ile birlikte işledikleri ürün artıklarından saatte 12.600 kilowatt elektrik enerjisi kazanan bir işletmenin de sahibidir.

İspanyol kooperatiflerinin uygulamaları

Oleoestepa’nın Genel Müdürü Alvaro Olavarria Govantes’in verdiği bilgilere göre
İspanya’daki uygulama satırbaşlarıyla şöyle:
İspanya’da zeytin üreticisi, ürettiği zeytinin tamamını ortağı olduğu kooperatife teslim etmek zorunda.
Kooperatif, üreticiden aldığı zeytini sofralık olarak veya sıkarak yağ elde ettikten sonra piyasada satıyor. Kooperatif, maliyetlerini ve masrafını düştükten sonra üreticiye ürünü ne zaman ve hangi fiyattan satılırsa onun üzerinden 15′er günlük dönemler itibariyle ödeme yapıyor.
Üretici, ürünü satılmadıkça kooperatiften avans veya ürün bedelini alamıyor. Ancak, çok zorunlu durumlarda, teslim ettiği ürünün yaklaşık değeri hesaplanıyor ve bankadan bunun yüzde 75′i kadar kredi alması sağlanıyor. Alınan kredinin yıllık faizi yüzde 4 civarında.

Türkiye İçin Çözüm ne olmalı?

İlk şartlardan biri olan devletin stratejik bir ürün olması gereken zeytinde gerekli desteği vermesinin dışında sorunun çözülmesi için ne tür önlemler alınmalı?

Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı Cahit Çetin’in ifade ettiği gibi, evrensel kooperatifçilik ilkelerinin Türkiye’de de uygulanması olmalıdır.

EZZİB Başkanı Ali Nedim Güreli de "İspanya dünya zeytin ve zeytinyağında üretim lideri. Ancak bu alandaki ticarette ise, İtalya'nın liderliği sözkonusu. Son yıllarda İspanya, İtalya'nın pazardaki hakimiyetini kırdı. Dolayısıyla, dünya zeytinyağı pazarında söz sahibi olma hedefindeki Türkiye'nin İspanya'dan öğreneceği çok şey var. Sektör dünyada bir şey yamak istiyorsa İspanyasız olmaz" demişti.

Ancak bütün sektör bileşenlerinin aynı kanaatte birleşip, el ele vermeleri gerek.

Dilşen Oktay’ın dediği gibi, istediğimiz kadar müthiş üretim yapalım, eğer alıcısı yoksa veya üretimimiz yetersiz ise malımız değerlenmez… Sonuçta bu bir zincir ve sektörün bileşenlerinin hepsi; üreticiler, ihracatçılar zincirin halkaları...Birbirlerine bağlılar...Bir halkadaki hata tüm zinciri olumsuz etkileyecektir...

Bir Anı

Sonsöz niyetine Hasan Köşklü’den bir anı ile yazıyı noktalayalım :

“Denetim Kurulu arkadaşım rahmetli Ali Günsur ile Endülüs/ İspanya gezisindeydik.
Her günün gecesi olduğu gibi yine otelde dinlenirken günün de değerlendrimesini yapıyorduk.
Konumuz İspanya'da zeytinciliğin ulaştığı seviye, Franco'nun zeytinciliğe verdiği önem, AB den sağlanan destekler ve benzeri konulardı.
Bizi özellikle verilen önem nedeniyle İspanyol Zeytincisi'ne verilen önem ve geldiği seviye çok etkilemişti.
Rahmetli Ali Günsür, o gece unutamayacağım bir değerlendirme yaptı.
"Şu İspanyol zeytin üreticisine verilen öneme hayran oldum. Adamlar kendilerine sağlanan imkanlar ile üretim yapıyorlar, haysiyetli bir yaşam sürüyorlar. Memlekete dönünce arazileri, zeytinlikleri satıp, burada zeytinlik alarak burada çifçilik yapmak istiyor canım." anlamındaydı değerlendirmesi.
Ali Günsur, tabii ki zeytinliklerini satmadı,memleketini terketmedi ve İspanya'ya yerleşmedi. Rahmetli olana kadar bu topraklara hizmet etmeye devam etti.
Yüksek sesle yaptığı değerlendirme, o günlerde içinde bulunduğumuz duruma isyanıydı.
O gün yaptığı değerlendirmeye ben de katılıyorum, içinde bulunduğumuz duruma tepki anlamında ve Ali Günsur'u rahmetle anıyorum.”

Kaynaklar :

- “Zeytinyağı Sektörü Raporu”,T.C. Madrid Büyükelçiliği Ticaret Müş.,Temmuz 2007,
- “Zeytinyağı kooperatifçiliği”, T.C. Madrid Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği Raporu,
17 Temmuz 2007
- “İspanya ve Türkiye’de Zeytin Kooperatifçiliği”, Ali Ekber Yıldırım,
Dünya Gazetesi, 7 Kasım 2007.
- “İspanya Gezisi İzlenimleri”, Murat Küçükçakır, Şubat 2008

Tuesday, August 19, 2008

Zeytinyağı Tadımı Eğitiminin Ardından


























Zeytinyağı Tadımı Eğitiminin Ardından

M. Hakkı YAZICI
Z&Z Dergisi 12 Sayı(Ağustos-Eylül 2008)

İzmir‘de, Zeytincilik Araştırma Enstitüsü’nde yapılan, benim de katılımcısı olduğum Zeytinyağı Tadımı Eğitimi’nden koltuğumun altında gözüm gibi itina ile koruduğum sertifikamla dönerken bir kır lokantasında mola veriyorum.

Lokantanın hoparlörlerinden Sezen Aksu’nun güzel şarkısı zeytinliklere doğru yayılıyor,

“Bir kedim bile yok”

İçimi tatlı bir mutluluğa karışan hüzün kaplıyor. Hüzün ağır basıyor, şarkıyı uyarlayıp;

“Bir tadım panelimiz bile yok,” diye mırıldanmaya başlıyorum.

Evet, bir Tadım Panelimiz bile yok! İspanya’nın arkasından en büyük ağaç varlığına sahip olma, dünya ticaretinde daha ön sıralara gelme mücadelesi verirken bu sektörün “olmazsa olmaz”larından biri olan tadım panellerine sahip değiliz.

Kendimi darı ambarındaki tavuk gibi mutlu hissediyorum

Ben Eğitim’e 19 Haziran’da katılmıştım. Bizim gruptan önceki ilk grup 16-18 Haziran tarihlerinde eğitimlerini gerçekleştirip sertifikalarını almışlardı. Dahil olduğum ikinci grup, daha önce Aydın’da Kasım 2007’de bu eğitimin ilk aşamasından geçen ileri seviyede bir grup.

Grubumuzda kimler yoktu ki! Sektörümüzün en seçkin isimlerinden dostlarım, Zeytindostlarım; Zeytincilik Araştırma Enstitüsü yönetici ve uzmanları, akademisyenler, zeytin yetiştiricileri, zeytinyağı üreticileri, büyük şirketlerin kalite-kontrol ve laboratuar sorumluları…Dergimizin Yazı İşleri Müdürü, sevgili editörüm Sinan Keskin’in “Aman yazı çok fazla uzun olmasın” uyarısı olmasa hepsini sırayla yazacağım.

Bu organizasyona en fazla emeği geçen Zeytindostu Derneği Tadım Eğitimi Moderatörü Ülkü Ülken’in dediği gibi, bu tarz eğitim ve toplantıların en güzel tarafı, yeni bilgileri uzmanlarından öğrenmenin yanı sıra görüşemediğimiz dostlarımızı görmek, aynı yola baş koymuş insanlarla bir arada olmak, karşılıklı fikir ve bilgi alışverişinde bulunmak ve böylece amaçlananın yanı sıra da pek çok şeyi öğrenebilmek, fikir sahibi olmak.

Çok mutluyum! Kendimi darı ambarına düşmüş tavuk gibi hissediyorum.

Bir Tadım Paneli iyi bir futbol takımı gibi olmalı

Eğitimlerde teknik ayrıntıların yanı sıra öğrendiklerimin bana ilham ettirdikleri neler?

Örneğin iyi bir Tadım Panelinin kollektif oynayan bir futbol takımından hiç farkı yok.

Bunu Eğitimin ikinci günü öğrendiklerimi düşünerek, Milli Takımımızın son dakika mucizelerinden birini yaşattığı maçtan sonra, kutlama sevinci yaşayan kalabalığın arasından yürüyerek kaldığım Zeytincilik Araştırma Enstitüsü misafirhanesine dönerken tekrarlıyorum.

Bir tadım paneli üyeleri de bir futbol takımı gibi sıkı çalışmalı, çok antreman yapmalı, sık sık bir araya gelmeli, aralarında uyum olmalı, takım halinde çalışmayı başarabilmeli.

Neyse, gönüllerin şampiyonu Milli Takımımız Avrupa Kupası birincisi olamadı; ama yine bir zeytin ülkesi olan, dünya zeytincilik sektörünün açık ara birincisi İspanya kupayı almayı başardı. Bu da bir teselli…Bir sonraki turnuvada ümidimiz o ki kupayı biz alacağız, hem de İspanya’yı zeytincilik alanında da yakalayacağımız yıllarda…

Bir ülkenin zeytinyağı kalitesinde Tadım Panellerinin önemi çok fazla

Hikaye bu ya, uluslararası fuarlardan birine katılan sektöre yeni girmiş bir pazarlama ve tanıtım uzmanı standını ziyaret eden ünlü bir tadımcıyı yakalamışken zeytinyağlarını tattırmak istiyor.

Pazarlama ve tanıtım uzmanı kendisine çok güveniyor; ben her şeyi tasarlar, tanıtır, satarım, diye düşünüyor. Gerçekten de seçilen şişe, etiket tasarımı, tanıtım yazıları; her şey çok mükemmel…

Tadımcı iyice konsantre olup ilk numuneyi alıyor, tadıyor. Diğer numuneyi göstererek, “O daha iyi,” diyor.

Pazarlama ve tanıtım uzmanı şaşırıyor, “Fakat üstadım, diğer numuneyi henüz tatmadınız,” diyor.

Tadım uzmanı, elindeki ilk numuneyi kastederek gülüyor, “Hiçbir zeytinyağı bundan daha kötü olamaz,” diyor.

Bu hikayeyi anlattığıma bakıp, sakın tasarımı, ambalajı, tanıtımı küçümsediğim anlaşılmasın. Bunlar çok önemli ve en eksik olduğumuz konulardan. Ancak ürünün kalitesi de çok önemli.

Kaliteyi öne çıkarmayı, tağşişi önlemeyi istiyorsak bu konudaki en önemli araçlarımızdan biri kuşkusuz Tadım Panelleri.

Öyle ki sevgili Evren Güldoğan’ın aktardığına göre, Avrupa Birliği zeytinyağı pazarlama standartları kuralları çerçevesinde etiketlerde natürel zeytinyağlarının organoleptik niteliklerine ilişkin tanımlamalara, ancak bunların bir tadım paneli tarafından onaylanması durumunda yer verilmesi mümkün olabilecek.

Zeytinyağı tadımı kuşkusuz profesyonelce yapılan bir iş. Bir sızma zeytinyağının (extra virgin olive oil) esas olarak binde 8’in altında oleik asit cinsinden ölçülen serbest yağ asitliğini ihtiva ediyor olmasının ötesinde, Uluslararası Zeytin-Zeytinyağı Konseyi (IOOC)’nin tanımladığı olumlu ve olumsuz özellikleri taşıyıp taşımadığının belirlenmesinde akredite bir tadım paneli üyelerinin burunlarının ve ağızlarının testinden geçmiş olması gerekiyor. Kızışma/posa, küf, şarapsılık/sirkemsilik, metalik, oksitlenme gibi olumsuz özellikler var mı; acılık, yakıcılık gibi olumlu özelliklerin değerleri nedir? Bunlar saptanmalı. Önce kusurlardan başlayarak, olumsuz özellikleri belirlenmeli, kayda geçirilmeli.

İtalya’dan bir tadım paneli deneyimi

Yaşanılan tağşiş olaylarından illallah denilen AB ülkelerinde, laboratuar testlerinin birçok yabancı madde karıştırma eylemini açığa çıkarmakta yetersiz olduğu fark edilince her bir zeytinyağı sınıfı için katı tat ve aroma gereklilikleri belirlenmiş ve bunları yürürlüğe sokmak için Uluslararası Zeytin-Zeytinyağı Konseyi tarafından onaylanan tadım testi heyetleri oluşturulmuştur.

Eğitimde yemek arasında Tom Mueller’in New Yorker Dergisinde yayımlanan, maalesef Türkiye’nin de bulaştırıldığı büyük bir uluslararası tağşiş olayının anlatıldığı “Slippery Business” isimli meşhur yazısını yeniden okuyorum.

Mueller, yazısında İtalya’da gözlemlediği bir panel deneyiminden şunları aktarıyor:

Ömrünün geri kalanını zeytinyağını sahtecilikten kurtarmaya harcamaya adayan, tağşişe karşı mücadeleyi toplumsal bir sorumluluk olarak adlandıran yaşlı zeytinyağı üreticisi İtalyan Zaramella, “En yaratıcı suçlular bile iyi eğitilmiş bir tadım heyetini aldatmakta zorlanırlar...Bu bir makineye benzer,” diyor

Zaramella, “Yağın buruk ve acı olduğunu ve zeytin koktuğunu görürsem, diğer her şeyin otomatik olduğu garantidir,” diye devam ediyor.

Zaramella’nın başkanlık ettiği altı erkek ve üç kadından oluşan, zeytinyağı tadım testi heyeti hepsinin natürel sızma sınıfı olduğu bilinen beş kaliteli yağ üzerinde bir test yürütüyor. Test, heyet üyelerinin her yıl tatma yeteneklerini formda tutmak için uyguladıkları mutad bir araya gelişlerinden biri.

“Testlerin yapıldığı Zaramella’nın sahibi olduğu Mastri Oleari’nin tadım testi odaları, her bir heyet üyesinin başka bir üyenin yargılarından etkilenmesini önleyen sekiz kabinden oluşmakta. (Ekibi koordine eden heyet başkanı genellikle yağları tatmıyor.) Her bir kabinde bir evye, aromaları muhafaza etmek için kapaklı, özel tadım bardakları, yağdaki aromatik maddelerin buharlaşacağı ve yağın tatmak için ideal hale geleceği seviye olan yirmi sekiz santigrat dereceye kadar ısıtmak için kullanılan termostatlı bir ısıtma makinesi bulunuyordu.

Heyet üyeleri, sabah saat 10’a kadar, ilgili yere ulaşmış ve duyuları körelttiğinden dolayı bir lezzet testinden önce alınması yasak olan sabah kahveleri ve sigaralarından mahrum bırakılmış olmaktan yakınıyorlardı. Zaramella’nın yanı sıra, grupta Lake Garda’lı otuzüç yaşındaki bir zeytin presçisi ve kişisel motivasyon koçu olarak çalışan kırk yedi yaşındaki Toskanalı bir markiz de bulunuyordu. Zaramella’nın asistanı yağ numunelerini lale biçimli bardaklara döktükten ve bunları ısıttıktan sonra, heyet üyeleri kabinlere girdi. Yağı sıcak tutmak için içinde yağ bulunan bardakları avuçlarında tutan heyet üyeleri kapakları açtılar, burunlarını yaklaştırdılar ve bazıları gözlerini kapatarak yağları sesli bir şekilde kokladılar. Yağdan bir yudum aldılar ve strippaggio olarak bilinen ve tat taneciklerini kaplayan ve aromaların geniz yolundan aşağıya inmesini sağlayan bir teknik uyguladılar Yani havayı şiddetli bir şekilde içlerine çektiler. İlk şiddetli höpürtüden sonra, stripaggi (strippaggio yapan kişi) daha yumuşak ve daha meditatif bir hal aldı ve kişisel notlar almaya başladı. Tadımcılar koklayarak, höpürtü sesleri çıkararak ve damak tatlarını maden suyu ile temizleyerek müteakip saat boyunca kabinlerinde kaldılar. Her bir yağı tattıktan sonra puan föylerinde yağların tatlarını, aromalarını, kıvamlarını ve diğer karakteristik özelliklerini puanladılar. Heyet Başkanı Alfredo Mancianti föyleri sıraya dizdi ve tadımcıların yargılarına göre her bir yağa bir puan verdi. Yalnızca yağların sunduğu alt aromalarda –enginar, taze kesilmiş çimen, yeşil domates, kivi– değil yağların yoğunluğu konusunda da hemfikir olan Mastri Oleari heyet üyelerinin yargıları dikkate değer biçimde tutarlıydı.”

Ve Goool !...

Aklıma yine aldığımız eğitim anları geliyor.

Eğitmenlerimiz Mauro Amelio ve Fabrizio Vignolini son numuneleri dağıtmış, tadımı yapmış, panel test formlarını doldurmuşuz, grubumuzun sözcüsü Faruk Yüksel bilgisayara girmiş, sonuçlarını bekliyoruz. Mauro, doğru test sonuçlarını açıklıyor, karşılaştırıyoruz. Tespitlerimiz doğruya çok yakın, grup uyumsuzluğu yüzdesi çok düşük.

“Goool !,” diye bağırıp, ayağa fırlamak geçiyor içimden. Birden ortamın ciddiyetini hatırlayıp vazgeçiyorum. Gülümsüyorum, “Bu maçı alacağız, başka yolu yok…”

Ve nihayet eğitim bitiyor, sertifikalar dağıtılıyor. Sertifikamı Zeytindostu Derneği Başkan Vekili Mustafa Alhat’ın elinden, bu sektördeki en sevdiğim, değer verdiğim insanlardan birinin elinden alıyorum. Mustafa, tören öncesi özel bir şey söylememi ister misin, diye soruyor. Beni öperek kutla diyorum. Sertifikamı alırken beni öpüyor; ben de onu öpüyorum, kutluyorum : Hem bu organizasyona geçen emeği için, hem de benim gibi eğitime katılıp, sertifika aldığı için…

Zeytinyağı Tadım Panellerinin oluşturulmasına doğru

Zeytindostu Derneği bu konuda da önemli bir görevi yerine getiriyor. Kasım 2007’de Aydın’da ve arkasından Haziran ayı içinde İzmir’de yapılan Zeytinyağı Tadımı Eğitimlerinin arkasından oluşturulacak Zeytinyağı Paneli adayları ilk toplantılarını 24 Temmuz 2008 Perşembe günü İzmir’de Zeytindostu Derneği merkezinde yaptılar.

Zeytinyağı sektöründe çok büyük anlam ifade edecek olan tadım panellerinin ilk adımları böylece atılmış oldu. Belki de çok yakın bir zamanda çok sayıda tadım panelimiz olacak. Marmara’da, Kuzey Ege’de, Güney Ege’de ve Güney Anadolu’da…

Bu önemli girişimde en fazla emeği geçenlerden Zeytindostu Derneği Tadım Eğitimi Moderatörü Ülkü ÜLKEN’in dediği gibi,

”Duyusal analizler resmi olarak hayatımıza girdiğinde hepimiz biliyoruz ki sektörde çok şey değişecek.En başta kalite yükselecek, haksız rekabet bir nebze önlenecek. Ama bu süreçte yağlarımızın duyusal özellikleri açısından ne kadar geride olduğunu ve üretim, depolama, ambalajlama v.s konularında ne kadar önemli hatalar yaptığımızı daha iyi farkedeceğiz. Belki başlangıçta denetimlerden pek çok firmamızın canı da yanıcak, ama zamanla hepimiz öğreneceğiz tadım yapmasını ve tadarak doğru üretime ve kaliteye ulaşacağız.”



Thursday, June 12, 2008

ZEYTİNCİLİKTE BAKIM VE VERİMLİLİK


























Zeytincilikte Bakım ve Verimlilik


M. Hakkı YAZICI
Kaynak: 
Z&Z Dergisi,11. Sayı (Haziran-Temmuz 2008)

Şu sıralar zeytincilerin takviminde zeytinliklerin sürülmesi, ilaçlama, gübreleme ve sulama var.

Zeytinler çiçeklenmeye başladı bile.

Mehmet Yenişehirlioğlu, “Mayıs ayı zeytin ağaçlarının en stresli ayıdır. Lohusa dönemidir… Doğum sancısı dönemidir. Atalarımız mayıs sonlarında zeytin bahçelerinde kuşların dahi uçmamasını arzu ederlerdi,” diye yazmış.

Zeytin müşkülpesent bir ağaç değildir, ancak verimi arttırmak için bakımın önemi de yadsınamaz.

Tarihte de zeytin ağacının bakımı ile ilgili farklı görüşler tartışılmış. Mahmut Boynudelik ve Zerrin İren Boynudelik’in “Zeytin Kitabı”nda Columella’nın aktardığı Romalıların konuyla ilgili bir deyişi şöyle:

“Zeytinliklerini süren zeytinlere ricada bulunur, zeytinliklerini gübreleyen zeytinleri çağırır, fakat zeytin ağaçlarını budayan zeytinleri gelmeleri için zorlamış olur.”
Hikaye bu ya, Ege köylerinden birinde işini allaha havale etmiş, tembelliği ile ünlü bir zeytinci varmış. Dedesinin dedesinin dedesinden kalmış zeytinliğine hiç bakmaz; ağaçlarını budamaz, sulamaz, gübrelemez, ilaçlamaz; her şeyi allahtan beklermiş.

O sene kış ayları oldukça kurak geçmiş. Bahar yağmurları da yeterince düşmemiş. Zeytinde ürün bağlama zamanı gelmiş. O günlerde düşen yağmur çok önemli. Yine yeterli yağmur yok.

Bir öğleden sonra zeytinci, o sene üründen ümidini kesmiş, ama yine de azıcık da olsa beklenti içinde kahvede otururken aniden gökyüzü kararmaya başlamış. İçinden, "Allahım, ne olursun, lazımken yağmurunu yağdırmadın, şimdi hiç lazım değilken yağdırma! " diye dua etmiş.

Daha duası bitmeden bir gök gürültüsü, bir sağanak yağmur… Arkasından yağan dolu, zeytinleri, çiçekleri kakalamış. Ortalığı su götürmüş.

“Eyvah gitti bizim zeytinler,” diye dövünmeye başlamış.
O hırsla eve gelmiş, bir de bakmış ki eşeği de yıldırım çarpmış. Bu olay zeytincinin içine oturmuş, ama bir şey de yapamamış.
Zaman geçmiş, ramazan ayı gelmiş. İlk gün niyetlenmiş zeytinci. İftara tam yarım saat kala, bir sigara çıkartıp yakmış. Nefesini şöyle bir güzelce çekmiş ve gökyüzüne bakarak üflemiş.
"Nasıl? Kızıyorsun şimdi değil mi?" demiş ve eklemiş:
"Ölen eşeği de kurbana saymazsam şerefsizim... "

Çuvaldızı Kendimize Batırmak

Malum, son yıllarda belirgin bir şekilde zeytin fidanı dikimi seferberliği var. Ancak endişemiz ağaç sayısının artmasının sorunlarımızı tümüyle çözeceği yanılgısına düşülmesi.

Sık sık önümüzdeki 10 yıl içerisinde,1 milyon hektar zeytin alanı, 160 milyon zeytin ağacı sayısı; ağaç başına 25 kg verim; kişi başına 5 kg zeytinyağı tüketimi, kişi başına 6 kg sofralık zeytin tüketimi ; 4 milyon ton zeytin üretimi, 450 bin ton zeytinyağı üretimi ; 250 bin ton zeytinyağı yurtiçi tüketimi, 200 bin ton zeytinyağı ihracatı hedefliyoruz, diyoruz.

Diyoruz, ama bunların gerçek olabilmesi için ağaç bakımının ve veriminin de önemli olduğunu gözardı etmemeliyiz. Doğru bakım yapılarak ağaç verimliliğinin arttırılması, ağaç varlığının artması kadar önemli. Belki daha da öncelikli.

Farklı zeytin üreticisi ülkelerdeki hektar başına kg. verimliliği rakamları şöyle :

-Türkiye 1.035 kg,
-İspanya 2.150 kg,
-İtalya 2.477 kg,
-Yunanistan 2.842 kg .

Yani durumumuz pek iç açıcı değil.

Örneğin İspanya, 300 milyon ağacıyla 1 milyon 200 bin ton civarında zeytinyağı elde ederken; biz, ancak 100 milyon ağaçtan ortalama 150 bin ton zeytinyağı üretebiliyoruz. Rakamlardan, örneklerden görüleceği gibi, Türkiye’nin zeytin ağaçlarının verimliliği çok düşük. Nedeni belli…
“Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur,” sözünü zeytinciliğe uyarlarsak meramımız anlaşılır.
Zeytindostu Grubunda değerli bilgilerini aktaran, görüşlerini paylaşan Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Pof.Dr. Erdoğan Oktay:

“Ülkemiz zeytinciliğinin önde gelen birinci sorunu, ağaç başına verim düşüklüğüdür.
İspanya, İtalya ve Yunanistan’da var yılı ile yok yılı arasındaki rekolte farkı bizdeki gibi çok fazla değildir. Bu ülkeler, ağaç başına 50 Kg zeytini hemen her yıl toplarlar. Bizde ise durum çok farklıdır. Edremit Körfez Bölgemizde üç ağaç iki yılda 100 Kg (bir çuval) zeytin verir. Bu ortalama bir rakamdır, yani ağaç başına Körfez’de zeytin verimi 17 Kg civarındadır. İzmir’in güneyinde ise, durum daha da farklıdır, verim miktarı daha da azdır, ”
diye yazmış, ”Peki, ağaçlarımızın verimini nasıl artırabiliriz?” sorusunu tartışmaya açmıştı.

Zeytin Yetiştiriciliğinde Verimliliğin Artması İçin

Ana başlıklarla ifade edilen bazı düşünceleri ve önerileri sıralarsak:

Zeytinciliğimizin gelişmesi için; sürdürülebilir üretim yapılabilmesi ve rekabet gücünün arttırılabilmesi için verim ve verimlilik ilkelerine gerekli önem verilmelidir.

Zeytinlik bakımında budama, gübreleme, hastalık ve zararlılarla mücadele, toprak işleme ve yabancı ot kontrolü ile zeytinliklerde sulama işlemeleri verimliliğin artması için yapılması gerekli olan işlerdir.

Eski zeytin bahçelerinde verimliliği arttırmak için dekardaki ağaç sayısı arttırılmalıdır.

Zeytin fidanı dikiminde teşvik devam etmeli, ancak cins seçiminde her bölgeye kendi yöresel çeşitlerinin dikilmesi için gerekli teşvik edici önlemler alınmalıdır.


Yeni oluşturulan zeytin bahçelerinde yoğun tarım koşullarının uygulanabileceği araziler seçilmeli; eğimli araziler teraslanarak kültürel işlemlerin daha kolay ve düşük maliyetle yapılabileceği hale getirilmelidir.

Yeni dikimlerde mutlaka sulama düşünülmeli ve bitki sıklığı dekarda 50-55 e çıkarılmalıdır.
Verim artışının sağlanması için damlama sulama özendirilmelidir.

Uygun gübreleme ve ilaçlamanın önemi anlatılmalıdır.

Zeytinciliğin geliştirilmesi için verimi ve kaliteyi artıracak yönde dikim teknikleri, sulama, bitki besleme, hasat, budama, zirai mücadele ve zeytin teknolojisi konularında eğitim çalışmaları yapılmalıdır.

Mehmet Yenişehirlioğlu, doğru bir farkındalıkla yapılması gerekenleri şöyle sıralıyor:

1-Bilinçli sonbahar ve kış gübrelemesi
2-Bilinçli Budama
3-Borda Bulamacı ( 2 kez )
4-Bilinçli sürüm ( Diskarov )
5-Hiç sürüm yapılmaması ( Doğru Tarım uygulaması )
6-Hazırlık veya tomurcuk döneminde sulama ( Çiçek öncesi )
7-Toprak nemasının mutlak olarak korunması
a)-Su tutucu ve toprak düzenleyici minerallerin kullanımı
b)-Ağaç ve fidan diplerinin ( İzdüşüm ) kuru otlarla veya ekin sapı ile kapatılması.

Yine Zeytindostu Grubunda Amaç Keskin arkadaşımız, "Ben, zeytin ağacına bakım ve yatırım yapmayayım, iki yılda bir gidip zeytini toplayayım, yağını sıkayım, elde ettiğim minimum verimdeki yağa devlet en yüksek parayı versin! Olmaz,..” deyip, ”Zeytinde ve zeytinyağında en büyük sorun, arazinin % 95’ inde zeytin ağaçlarına gerekli bakım işlemlerinin yapılmamasıdır,” diye yazmıştı.

Çok haklı!..

Dönüp Dolaşıp Geldiğimiz Nokta Prim Meselesi

Ancak ürün gelirlerindeki düşüşe, mazot, gübre ve ilaç girdilerindeki artışa isyan eden zeytin üreticisi de bu perişan halimizle nasıl olup ta verimin koşulu olan bakım işleri yapılabilir ki diyecektir.

Doğru!.. Bu koşullarda zeytin üreticisine yüklenmek haksızlık olur. Zeytinci sihirbaz değil. Girdi maliyetlerinin; mazotun, elektriğin, gübrenin, ilacın bu kadar yüksek olduğu koşullarda dünya piyasalarında rekabet edebilecek ürün elde edebilmek mümkün değil. Devletin bu maliyetlerin asgari seviyeye düşürüleceği tedbirleri alması gerekir.

Ayrıca, dönüp dolaşıp ısrarcı olduğumuz çok önemli konu prim talebidir.

Verilen primler, maliyetlere destek anlamında son derece yetersizdir.

Zeytinyağına en az 1 YTL, zeytine ise 20 Y krş prim verilmelidir.


Wednesday, April 09, 2008

Zeytinimiz-Zeytinyağımız Dünya Vitrininde


Zeytinimiz-Zeytinyağımız Dünya Vitrininde

M. Hakkı Yazıcı
mhyazici@gmail.com

Kaynak: Z&Z Dergisi 
10. Sayı (Nisan-Mayıs 2008)

Sektörümüz, bütün sorunlarına rağmen yeni atılımlar peşinde; yeni dış pazarlar ve iç tüketimin arttırılması için yoğun çaba içinde.

Kuraklık, düşen verim, düşük rekolte, yükselen maliyetler, azalan ihracat rakamları, verilmeyen prim oranları derken sorunlar sıralamakla bitmiyor. Ancak “bu maçı alacağız, başka yolu yok!...”

Zeytin üreticisi mutsuzken zeytinler mutlu olabilir mi? Elbette ki hayır!... Keyifsiz iki zeytin tanesi, biraz havaları değişsin diye komşu zeytinlikteki akrabalarını ziyarete gitmek üzere yola çıkarlar. Kendi zeytinliklerinden komşu zeytinliğe gidebilmek için aradaki asfalt yoldan geçmeleri gerekmektedir. O sırada, aniden, yolun başından hızla gelen bir araba görünür. Kaçmaya çalışırlar. Ama çok geçtir; arabanın altında kalırlar.

Araba geçtikten sonra zeytin tanelerinden biri kendi gelir, diğerine seslenir:

“Hadi zeytin ezmesi, kalk gidelim.”

Şaka bir yana ürettiği zeytinyağının ancak yarısını tüketebilen ülkemiz, geri kalan yarısını ihraç etmek zorunda. Yani amiyane tabirle eli mahkum. Aynı şekilde dünyanın İspanya’dan sonra en büyük üreticisi olduğumuz sofralık zeytinimizi de…

Hal böyle olunca ihracat pazarlaması önemli olmakta. Kalitesinden zerre kadar kuşkumuz olmayan zeytinimizi-zeytinyağımızı tanıtmak, marka yaratmak, dünya vitrininde olmak, uluslararası fuarlarda boy göstermek gerekiyor.

İhracatımızın geldiği nokta


İş yaşamı, o meşhur ifadeyle, ülkemizin “70 cent’e muhtaç” olduğu yıllarda başlayan bu satırların yazarı, ihracatımızda geçen yıl 100 milyar doları aşan rakamları görebilmiş olmaktan son derece mutlu; ancak daha iyi şeylerin olabileceğine emin olduğundan yine de tatminsiz; biraz huysuz ve mutsuz…

Hele hele genel ihracatın arttığı bir yılda zeytin-zeytinyağı ihracatının düşmesinden ve içinde bulunduğumuz sezonda da düşme eğiliminin devam ediyor olmasından son derece rahatsız. Huysuz ve mutsuz, ama yine de umutsuz değil.

Bu satırların yazarı, okulunu bitirdikten sonra başlayan iş yaşamında çalıştığı kurumun işletmelerinin gereksinimi olan yedek parçaların ithalatı için açılan akreditifi müjdelediği ABD’li satıcıdan cevaben aldığı aşağılayıcı teleksin bir kopyasını hala saklamakta. Üç bakanlığın izni alındıktan sonra, aracı bankanın Merkez Bankası’na ilettiği başvuru sonunda akreditif açılmıştı. Ancak ilk sipariş yazışmalarının başlamasının üzerinden iki yıl geçmişti ve satıcı firma özetle, “yahu siz dalga mı geçiyorsunuz? Sipariş verdiğiniz günden bu yana dünya fiyatları en az iki kez değişti!” diyordu. Teleksi okuduktan sonra, masasında kös kös oturup, dış ticaretin, ithalatın, ihracatın ve memleketin genel sorunlarını düşünürken (-ki ülke yine karanlık bir süreçten geçmekteydi ) edebi iddiası olmayan, ancak manidar olan aşağıdaki dizeleri karaladı.

İHRACAT
Teleks tıkırdıyor,
Koşuyorum, ne geliyor, diye bakmaya.
Falanya’dan sevgi ve huzur talebi var.
Allah allah,
Nereden bulacağız şimdi, sevgi ve huzuru,
Üreticileri kimler, acaba,
Transit ticareti yapılabilir mi,İhracı lisansa bağlı mallar listesinde mi,
Yoksa belli bir merciin emrine mi bağlı?
Rejimi açıp bakıyorum,
Madde 2
Kanun ve kararnamelerle
İhracatı yasaklanmış mallar dışında,
Kalan bütün malların ihracatı,
İhracat rejimi çerçevesinde serbesttir.
Sevgi ve huzurİhracı yasak mallar listesinde,
Sevgi ve huzura olan büyük ihtiyaç nedeniyle,
İhracı yasak,
İthalat rejimine göre libere...
Daha değil internetin faksın dahi henüz haberleşme hayatına girmediği, yazışmaların teleksle yapıldığı; bankaların döviz pozisyonlarının bulunmadığı, bütün döviz transferi işlemlerinin uzun izin süreçlerinin sonrasında Merkez Bankası tarafından yapıldığı; çok katı bir dış ticaret ve kambiyo rejiminin uygulandığı bir dönemden söz ediyoruz. Bu olayın yaşandığı 1980 yılında sadece 2.9 milyar ABD doları olan ülkemizin ihracatı geçen sene 106 milyar ABD dolarlık gerçekleşmeyle rekora ulaştı. Bir çeyrek asırda ihracatımız otuzaltıbuçuk kere arttı: Yani ihracatımızın maşallahı var. Çok şey değişti, ama yine de bütün bu değişikliklere rağmen bir şeyler eksik hayatımızda. Farklılaşmış da olsa ülkemiz, siyasal, ekonomik, toplumsal sorunlarıyla başa çıkmaya çalışıyor. Yine sevgi ve huzura çokça ihtiyacımız var. Bu dizeler, belki de bu yüzden hala anlamlı.

Sevgi ve huzur, birbirimizi anlamak, birlikte iş yapabilmek, dayanışmak, başarmak için sektörümüzün de ihtiyacı olan şey.


Pazarlama becerimiz ne durumda ?

Pazarlama becerisi, Müslüman mahallesinde dahi salyangoz satabilmektir. -Ki zeytinimiz-zeytinyağımız, dünya pazarlarına iç rahatlığıyla sunabileceğimiz, yüzümüzü kara çıkartmayacağını bildiğimiz ender ürünlerden. Yeter ki dünya piyasalarının farkında olalım, ayak uydurabilelim, rakiplerimizle rekabet edebileceğimiz koşulları yaratalım, tanıtımımızı gereğince yapabilelim.

4. Pazarlama Zirvesi için İstanbul'a gelen konuşmacılardan Prof. Dr. Don Thomson dikkat çekici bir açıklamada bulunmuştu. Don Thomson, "Türkiye, dünyanın en kötü pazarlanan ülkesidir. Türkiye, gerçeğe dönüşmeyi ve var olmayı bekleyen bir fırsattır," demişti.

Bu açıklamaları aktaran, “ülkemiz pazarlama stratejisini gözden geçirmeli ve yeni pazarlama stratejileri hayata geçirmelidir,” diye yazan Mehmet Akif Çakırer, yazısında zeytin-zeytinyağı pazarının açık ara şampiyonu, rakibimiz İspanyolların yaptıklarından örnekler veriyor:

“İspanyolların yaptıklarını görünce insan ister istemez üzülüyor. Bizler domates para etmeyince yollara saçarken onlar işe yaramayan domatesleri domates festivalinde birbirlerine atarak kutluyorlar. Bizler kurban bayramında başımıza gelebilecek en kötü işin kurbanlık boğanın kaçması olduğunu düşünürken yine İspanyollar, San Fermin festivalinde sokaklara boğaları serbest bırakıp önlerinde de insanların kaçmalarını bekliyorlar. Ve inanır mısınız her iki festivali görmek için binlerce turist İspanya'ya geliyor. Bizim hiçbir ilçenin hatta ilin yapamadığını İspanya’nın ilçeleri yapabiliyor. Bizim bilmediğimiz yerelin pazarlanmasını onlar dünya ölçeğinde yapıyor.

Peki bunu nasıl yapıyor İspanyollar:

1- Medyayı iyi kullanıyorlar.
2- Yereli pazarlarken statükocu düşünmüyorlar.
3- İşi eğlenceli hale getiriyorlar.
4- En kötü durumda bile para kazanmasını biliyorlar.
5- Kolay yolu değil, zor olanı tercih ediyorlar.
6- Dünyada kimsenin yapmadığını yapıyorlar.
7- Pazarlamayı memleket meselesi olarak görüyorlar.
8- Kesinlikle sıra dışı düşünüyorlar.
9- Pazarlamada eğlenceyi ve heyecanı iyi kullanıyorlar.

Peki bu bilgiler ışığında ne söylenebilir?

Kaymak Şenliklerini artık yerellikten kurtarmak gerekiyor. Anlık ve statükocu düşünmemeliyiz. Örneğin bu yıl Alanya ve Gazipaşa ilçelerinde, para etmediği gerekçesiyle 300 ton domates çöpe döküldü. Alanya’da 50 ton, Gazipaşa’da ise 250 ton domatesi satılmadığı gerekçesiyle çöpe atan üreticiler maliyeti bile kurtaramadıkları için ne yapacaklarını bilemiyor. Dere ve çay kenarları adeta domates çöplüğüne dönüşürken, seralarda bulunan domatesler ise alıcı olmadığı için çürümeye terk ediliyor. Böyle bir durumda sıradan bir İspanyol'un yapacağı son iş domatesleri çöpe dökmektir. İspanyol domatesi festivalde kullanıyor. Ve bunu görmek için insanlar o şehre akın ediyor. Sonuç olarak yerelin pazarlamasını bir memleket meselesi olarak görmeli bol bol beyin fırtınası yapmalıyız. Çünkü sıra dışı düşünceler ancak beyin fırtınasının sonunda çıkar."

Bundan yola çıkarak Dünya tarımsal ürün ihracatına baktığımda başı Hollanda'nın çektiğini görüyorum...


Hollanda'nın nüfusu ne kadar?
On altı milyon.
Yüzölçümü ne kadar?
Otuz dört bin kilometre kare.. Hap kadar.
Tarımda kaç kişi çalışır?
Altı yüz bin...
Hollanda'nın toplam ihracatı ne kadar?
İki yüz seksen milyar dolar..
Toplam ihracat içinde tarımın payı ne kadar?
Altmış milyar dolar.”


Fazla söze ne gerek. Durum ortada…

Zeytin-Zeytinyağı muhtemeldir ki, sadece tüm Akdeniz havzasında üretilip, küresel pazarda tüketilen ender ürünlerdendir. Zeytinyağı ticaretinin gelişmesindeki anahtar faktör kuşkusuz talepteki artış olacaktır.-Ki artan sağlıklı beslenme ve kaliteli ürün tüketme eğilimleri talebin giderek artmasını sağlamakta. Toplam talep, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde artmaya devam edecektir. Geleneksel tüketici durumunda olan Akdeniz havzası ülkelerinin haricinde de yükselen bir değer olan zeytinyağına talep çoğalmaktadır.

Bu tüketim artışı, bir ölçüde ülke bazlı tanıtım etkinliklerinin gücüne bağlıdır. Ancak artma eğilimi gösteren tüketime ve dolayısıyla talebe hazırlıklı olanlar pazarda hak ettikleri yeri alabileceklerdir. Sadece üretim anlamında değil, pazarlama becerileri anlamında da…

Zeytinyağı tanıtımında Uluslararası Fuarların önemi

Kabul gören bir ifadeyle, pazar, her türlü mal ve hizmetin alınıp satıldığı ya da takas yoluyla el değiştirdiği yer olarak tanımlanmaktadır. Bu kavram çerçevesinde, semt pazarları, borsalar, fuarlar, sergi ve panayırlar, farklı ülkeler ile kişi veya kuruluşlar arasındaki değiş-tokuş faaliyetine konu olan alanlar pazarı oluşturur. Buna göre pazar; alıcılarla satıcıların serbest bir biçimde karşılaştıkları, kâr amaçlı ya da kâr amaçsız her türlü mal ve hizmetin alıcı ve satıcılar arasında değiştirildiği veya değişim fiyatının oluştuğu yer veya koşullar dizisi, şeklinde tanımlanabilir.

Bu, evinin haftalık erzak tedariki için semt pazarına giden Ayşe Teyze’nin pazarcı Halil’le olan ilişkisi için de böyledir; ABD’nin önemli restoran zincirlerinin tedarikçisi, toptancısı Mr. George’un Anatolive Fuarı’nda Türk zeytin-zeytinyağcıları ile sipariş öncesi görüşmeleri için de…
İster ulusal olsun, ister uluslararası olsun, ticaret fuarlarının günümüzde pazarlamanın en önemli araç ve işlevlerinden biri olduğu kuşkusuz.

Fuzuli’nin dediği gibi, “Dünya herkesin kendi malını sattığı bir pazar yeridir.” İhracat pazarlamasındaysa uluslararası fuarların çok önemli yeri olduğu malum. Uluslararası fuarlar, ihracatçılar için hem vitrin, hem de pazar yeri işlevini yerine getirirler. Satıcı ile potansiyel müşterinin doğrudan buluşma olanağı sağlanır. Artık şirketler, fuarlara sadece prestij sağlamaktan çok iş bağlantısı kurmak için katılıyor.

Ayrıca ticari fuarlar, genellikle belirli bir sektöre yönelik, ziyaretçileri konuyla doğrudan ilgili ve müşteri olabilme potansiyeli taşıyan kişi ve kurumlardan oluşmaktadır. Ve bu ziyaretçiler, genel olarak, fuarda almak istedikleri ürünle ilgili sunumlardan etkilenme eğilimindedirler. Bu yüzden de ihtisas fuarları daha büyük ilgi görüyor.

Unutmayalım ki fuarlar gezme tozma yerleri değildir; vakti, fırsatı iyi değerlendirip kendimizi kısa tarafından, en özlü, en çarpıcı tanıtmanın yollarını bulmalıyız, yoksa “biz leblebi diyemeden pazar savulur.”

Fuarlar, sadece potansiyel müşterilerle karşılaşma ve onların tepki ya da ilgilerini ölçebilme açısından değil, fuara katılan aynı sektördeki diğer rakip firmaları da görüp onların ürün, strateji ve pazar potansiyellerini karşılaştırmak açısından da çok yararlıdır. Yani rakipleri izlemek açısından da fuarlar önemli bir fırsat sunuyor. Bundan yararlanarak ürünle ilgili piyasa ve rekabet durumları belirlenebilir.

Başkaca fuarlar, acente ve dağıtım kanallarındaki aracılarla doğrudan bağlantı kurulmasına vesile olabilir. Böylelikle, ihracat olanakları yaratmaya çalışan bir şirket, ihracat kanallarındaki bu aracıları bulabilir.

İhracat olanakları arayan firmalar yönünden, ihracat yapabilen firmalarla karşılaşıp onların deneyimlerinden yararlanmak, fuarların hem eğitici, hem de teşvik edici yönlerindendir.
Her ne kadar zeytin-zeytinyağı sektörümüz ticari fuarlara gerekli ilgiyi henüz yeterince göstermiyor olsa da bu fuarlara katılmanın pazarlama açısından en düşük tanıtım maliyetleri arasında olduğu muhakkak. Ayrıca uluslararası ticari fuarlara katılımı teşvik için devletin sunduğu destek ve vergi muafiyetleri mevcut.

Zeytin-zeytinyağı sektörü birkaç yıl öncesine kadar genel gıda fuarlarında fark edilme çabası veriyordu. Ancak bugün artık sektör, tek çatı altında bir araya gelebildiği Anatolive ve Vinolive gibi önemli ihtisas fuarlarına sahip.

Zeytin - Zeytinyağı Sektörü 2. kez Anatolive çatısı altında bir araya geliyor

Anatolive Fuarı, zeytin-zeytinyağı sektörünün geçen seneki daha ilk buluşmasında geleceğe ilişkin umutlu, parlak bir tablo sunmuştu.

Bu yıl ikincisi gerçekleştirilecek Anatolive, dünyanın en önemli uluslararası zeytin-zeytinyağı fuarlarından biri olmak yolunda.

Zeytin ve zeytinyağı sektörünü tek bir çatı altında bir araya getiren ve bir ihtisas fuarı olma özelliğini taşıyan Anatolive, 17-19 Nisan 2008 tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde sektör bileşenlerini ağırlayacak.

İhracat bağlantılarının yanı sıra yurtdışında işbirliği, bayilik, ortaklık, yabancı sermayeli yatırımlar yapmak için zemin hazırlamanın da mümkün olduğu Anatolive Fuarını geçen yıl toplamda 4 bin 405 kişi tarafından ziyaret ederken, 66 stantta, 84 ayrı firma ve markanın, toplamda 117 grup ürünü sergilenmişti.

Ezgi A.Ş. Fuarcılık tarafından, DTM (Dış Ticaret Müsteşarlığı), TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi), EZZİB (Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçılar Birliği)’nin stratejik destekleri ve Zeytindostu Derneği’nin partnerliği ile düzenlenen Avrasya Zeytin, Zeytinyağı ve Prosesleri Fuarı & Kongresi Anatolive, bireysel ve bölgesel katılımların yanı sıra verilen teşvik destekleri ile yoluna bir kat daha güçlenerek devam ediyor.

Zeytin ve Zeytinyağı sektörüne yönelik Türkiye İhracatçılar Meclisi’nde düzenlenen bir toplantıda TİM Başkanı Oğuz Satıcı, yurtiçi ve yurtdışı tanıtımların önemine değinerek, Anatolive fuarının ulusal ve uluslararası tanıtımda bir kale gibi desteklenmesi gerektiğini belirtmişti.

Türkiye İhracatçılar Meclisi’nde düzenlenen bu toplantıda TİM Başkanı Oğuz Satıcı’nın başkanlığında Türkiye’de zeytin ve zeytinyağı sektörüne hizmet veren bölgelerin Ticaret ve Sanayi Odaları bir araya gelmişti. Satıcı, toplantıda sektörün ayakta kalması ve gelecekte uluslararası pazarlarda söz sahibi olması gerektiğini söyleyerek, “İç ve dış pazarda ürünlerimizin kabul görmesi için çalışmalar yapacağız. İç pazarda özellikle 17-19 Nisan 2008 tarihleri arasında Dünya Ticaret Merkezi’nde bu yıl 2’incisi düzenlenecek olan Anatolive fuarı 5-10 yıl sonra bölgenin sektörel merkezi olacak. Zeytin-zeytinyağı dünyasında bir iddiamız var ise mutlaka bu fuarı yaşatıp, geliştirmemiz, bu kaleyi sağlam tutmamız ayrıca Anatolive’i uluslararası tanıtımın bir öğesi olarak da görmemiz gerekiyor,” diye konuşmuştu.

TİM Başkanı Satıcı, “Anatolive bizim önem verdiğimiz bir fuar. Anatolive’in Asya-Avrupa-Afrika bölgesinde uluslararası bir ihtisas fuarı olmasını istiyoruz. Bu sektörden pay almak isteyen tüm bölgelerin bu fuara sahip çıkıp İstanbul ve yurtdışına taşıyacak şekilde güçlendirmesi gerekiyor. Ülkenin tümünü bir yerde kümelemek zorundayız,” diye görüşlerini açıklamıştı.

Türkiye'de varolan zeytin ve zeytinyağı potansiyelini yurtiçinde ve yurtdışında muhtelif etkinliklerle tanıtarak Türk zeytin-zeytinyağı sektörü ile endüstrisini ulusal ve uluslararası alıcılarla buluşturmayı hedefleyen Anatolive, bu yıl da sektörün gücünü göstermesi açısından önemli bir vitrin özelliğini taşıyor.

Sektörün gıdadan ayrı olarak bir ihtisas fuarı ile kendini özel olarak tanıtma şansına sahip olması Türk zeytin-zeytinyağı sektörünü uluslararası arenada da bir adım öne taşıyor. Özellikle firmaların kendi markalarını ve ürünlerini tanıtabilecekleri fuarda, kurumsal imajın pekiştirilmesi ve sektör içi iletişiminde sağlanabilmesi mümkün.

Fuarın en önemli amaçlarından biri olan uluslararası pazarlar ve uluslararası bağlantılar anlamında da önemli adımlar atılmakta. Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın (DTM) çalışmaları sonucunda fuara Türk firmalarının tanıtımı ve sıcak bağlantıların yapılması amacıyla hedef ülkelerden alım heyetleri de getirilecek.

Vinolive 2008- 5. Zeytin, Zeytinyağı, Şarap ve Teknolojileri Fuarı

Zeytin-zeytinyağı sektörünün dünya vitrinine çıktığı bir diğer önemli ihtisas fuarı da Vinolive.

İZFAŞ, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) ve İzmir'deki meslek odaları temsilcilerinin desteğiyle 29 Mayıs -1 Haziran 2008 tarihleri arasında Uluslararası İzmir Fuar Alanı'nda Vinolive 2008- 5. Zeytin, Zeytinyağı, Şarap ve Teknolojileri Fuarı'nı düzenleyecek.

Geçen yıl 5 bin 250 metrekare alan üzerinde düzenlenen fuara 133 firma katılmıştı.

Fuarın tanıtım toplantısında EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Yardımcısı Nedim Kalpaklıoğlu, sektör adına tarih yazdıklarını kaydederek, "Bölgemiz, zeytin ve zeytinyağı bölgesidir. Fakat ne hikmettir ki bu nimetleri tanıtma fırsatı olmamıştır. Türk zeytinyağını tanıtmak için fuarlara gittik. Bir yere gittiğimizde mal almak için gittiğimizde alıcı ona göre davranıyordu. Şimdi onlar gelsin, bizi yaşadığımız yerde görsünler istiyoruz," dedi. Sanayi, ticaret odası, borsa ve üniversitelerle yapılan görüşmelerde çok güzel bir işbirliği yakaladıklarını belirten Kalpaklıoğlu, Ege Bölgesi'ni, zeytin ve zeytinyağını tanıtmak istediklerini, bu amaçla Amerika, İspanya ve İtalya'dan da önemli alıcıları fuara getirmek istediklerini dile getirdi.Dünyada zeytin ve zeytinyağı sektöründe önemli bir oyuncu olabilmek için üretimin artırılması gerektiğini kaydeden Kalpaklıoğlu, Türkiye'de 200-250 bin ton olan üretim miktarının 750 bin tona çıkarılması gerektiğini ifade etti. UZZK Başkanı Dr. Mustafa Tan ise "üretimin teşvik edilmesini ve insanların zeytin ve zeytinyağı ile tanışmasını önemsediklerini" ifade etti. Tan, "Tıpkı ilk kurşunun İzmir'den atılması gibi bizim olan, bizden çıkan ve başka ülkeler tarafından baş tacı edilmiş zeytinyağını büyük hedeflere yürütmeye kararlıyız," dedi. Fuar kapsamında, Kimya Mühendisleri Odası'nın sekreteryasını üstlendiği Vinolive Sempozyumu da düzenlenecek.

Sektörümüze hayırlı, başarılı fuarlar diliyoruz !...

“Kör pazara varmasın, pazar körsüz kalmasın” demeden kaliteye her bakımdan önem veren önemli organizasyonlar olmasını arzu ediyoruz. Beklentimiz her iki fuarın da katılan firmaların niceliksel ve niteliksel çokluğu, sergilenen ürünlerin kalitesi, organizasyonunun mükemmelliği ile gelenekselleşme yolunda önemli adımlar atan başarılı buluşma noktaları olması.

Önce zeytin-zeytinyağı sektörümüzün, sonra da alıcıların, özellikle de yabancı alıcıların hem Anatolive, hem de Vinolive fuarlarına gereken ilgiyi göstereceğini umuyoruz.

Pazar ola !..



Tuesday, February 26, 2008

Zeytinyağı sektörünün en önemli sorunlarından biri: Tağşiş!
















Zeytinyağı sektörünün en önemli sorunlarından biri:
Tağşiş!


M.Hakkı Yazıcımhyazici@gmail.com


Hatırlayacaksınız Zeytindostu Derneği, “Türkiye’de zeytin ve zeytinyağının en önemli sorunu nedir?” konulu bir anket düzenlemişti. Zeytindostu grubuna üye yaklaşık 3 bin kişinin oy kullandığı bu anketin sonuçlarına göre;

- Zeytin ve zeytinyağı sektörünün en önemli sorunu olarak tanıtım ve pazarlama eksikliği ön plana çıkmış; ankete katılanların yüzde 34’ü sektördeki tanıtım ve pazarlama eksikliğini en önemli sorun olarak görmüştü;
-İkinci sırayı yüzde 28,3’lük payla kalitesiz üretim, denetim eksikliği ve tağşiş almıştı;
-Ankette üçüncü sırada yer alan sorun ise 20,5 ile hükümet politikaları olmuş;
-Zeytin ve zeytinyağındaki üretimi yetersiz bulanların oranı yüzde 8,3’de kalmıştı;
-Sektörde finansman sorunu olduğunu düşünenler yüzde 4,5 ile 5. sırada yer almıştı;
-Ankete katılanların yüzde 4,4 ise sektördeki sorunların diğer nedenlerden kaynaklandığını ifade etmişti.

Evet, tağşiş, zeytinyağı gibi değerli bir malın hem üreticilerinin, hem de tüketicilerinin kabusu.

Hikayeye göre, zeytinci bir önceki sezonda zeytinyağını sattığı tüccara telefon açmış. Selam sabah, hatır gönül faslından sonra konuşurken tüccar, “Bu sene sizin kasabadan yağ almayacağım,” demiş. Şaşıran zeytinci “Ama niye?” diye sorduğunda, “Geçen sene sizin kasabadan aldığım yağların bir kısmı tağşişli çıktı,” cevabını almış.
Sanki başından kaynar sular dökülmüş. Fırlayıp zeytincilerin toplaştığı kasabanın kahvesinde almış soluğu. Hışımla içeri girmiş.
“Kim ulan bizim kasabadan tağşişli yağ satan?!”
Ağzına kadar dolu kahvehanede çıt yok; sinek uçsa duyulacak.
Uzun süren bir sessizlikten sonra, arka sıralardan ufak tefek bir köylü “Benim,” demiş.
Gözü dönmüş zeytinci, adamcağızın üzerine çullanmış, bir güzel dövmüş. Sonra geldiği gibi hışımla çıkıp, gitmiş.

Dayağı yiyip perişan halde yere serilen köylü, kendine geldikten sonra muzip muzip gülerek “Kandırdım onu,” demiş.

Şakanın dozunu kaçırıp yok yere dayak yiyen köylünün tağşişli mal satmadığına sevinmek mi lazım? Herhalde dayak yediği için üzülmek, tağşişli mal satmak gibi onursuz bir iş yapmadığı için de sevinmek gerekiyor.


Tağşiş sadece ticari değil, aynı zamanda insan sağlığıyla ilgili ağır bir suç

Tağşiş, adına kandırmaca, hile, dalavere, düzenbazlık ne derseniz deyin çok kötü bir şey…

Bir şeyin içine başka bir madde karıştırmakla, katıştırmayı anlatan, Arapçadan dilimize geçen, söylenmesi zor bu sözcüğü hileli yollara başvuranların sayısı arttıkça daha fazla duyuyoruz. Yasada böyle yazılageldiğinden halen kullanımda olan bir sözcük. İngilizce'deki karşılığı ise Adulteration.

Tağşiş, ne yazık ki en fazla gıda üretiminde görülen bir hile şekli. Süte su; bala glikoz; sığır etine tavuk, hindi, koyun eti; kaliteli una kalitesiz un; meyve suyuna başka sıvılar katmak, karıştırmak en yaygın başvurulan tağşiş yöntemlerinden…

Sadece ticari bir suç olmanın da ötesinde insan sağlığı ile oynandığı için bir başka insanlık suçudur da.

Hele zeytinyağı gibi değerli, fiyatı yüksek bir üründe tağşiş olayına daha sıkça raslıyoruz. Güzellik başa bela…Diğer bitkisel yağlara göre fiyatı daha yüksek olan zeytinyağına pamuk yağı, ayçiçek yağı, fındık yağı gibi ucuz yağlar sıkça karıştırılıyor.

Zeytinyağındaki yaygın tağşiş yöntemleri

Zeytinyağına "daha ucuz olan" başka yağların karıştırılması, yani teknik deyimiyle tağşiş, yeni bir şey değil; ama her gün farklı bir örneğine rasladığımız bu yola başvuranların sayısı azalacağına artıyor. Gerçi “hile ile iş gören mihnet ile can verir”, fakat alışmış kudurmuştan beter; tağşişin, tağşişçilerin önünü kesmek zor ve çaba gerektiriyor.

Dediğimiz gibi, zeytinyağında tağşiş yapılmasının ana nedeni, karıştırılan diğer yağların ucuz olması…Ucuz olmasının yanısıra bu değersiz yağların bolca bulunabilmesi…

Bu iki şartı da yerine getiren ve tağşiş malzemesi olarak en fazla kullanılan bitkisel yağlar, pamuk, ayçiçek, fındık, mısır, soya, kolza tohumu, kanola yağı ve rafinajlık zeytinyağıdır.

Ülkemizde ayçiçek yağı kullanımı çok yaygın olduğundan kolayca tanınmakta; pamuk yağı ise daha az bilinmekte. Pamuk yağı, kırmızımsı renginin zeytinyağının koyu sarı rengine uyumluluğuyla tağşiş için avantajlı olurken, ayçiçek yağının dezavantajı açık sarı olan rengidir. Bu nedenle de pamuk yağı tağşişçinin gözdesidir.
Pamuk yağıyla tağşişde, ortalama olarak 80-90 kg pamuk yağına 10-20 kg zeytinyağı karıştırılır. Özellikle kötü ve yüksek asitli zeytinyağları bu şekilde pazarlamak mümkün hale gelir. Ayçiçek yağıyla yapılan tağşişte ise, tersine zeytinyağı miktarı daha fazladır. Zira ayçiçek yağı, neredeyse renksiz olarak üretilmekte olup, zeytinyağının rengini fazlasıyla açmaktadır. Çok açık renkli zeytinyağı ise tüketici tarafından kolayca fark olunacağından pek tercih edilmemektedir.

Zeytinyağında tağşiş sadece başka bitkisel yağların karıştırılması ile değil, kaliteli düşük asitli zeytinyağlarına, yüksek asitli kalitesiz zeytinyağlarının, rafinajlık yağların karıştırılması ile ve hatta başka bölgelerin zeytinyağlarının karıştırılmasıyla da yapılmaktadır.

Yani zeytinyağında üç tür tağşişden bahsedebiliriz. İlki zeytinyağının daha ucuz bitkisel yağlarla karıştırılması; ikincisi kaliteli sızma zeytinyağlarına düşük kaliteli rafinajlık zeytinyağlarının karıştırılması; üçüncüsü ise değerli zeytinyağlarına diğer bölgelerden ya da ülkelerden temin edilen kalitesiz zeytinyağlarının karıştırılmasıyla yapılanı.

Tabii bütün bunlar, hileli ürünleri kaliteli ürünmüş gibi etiketleyip, daha yüksek fiyata satmak uğruna yapılmakta.

Tağşiş evrensel bir sorun

ABD’nin itibarlı dergilerinden New Yorker’da, 13 Ağustos 2007 tarihinde, Tom Mueller imzasıyla yayımlanan “İtalya’dan Bir Mektup- Yağlı İş: Sahte Zeytinyağı Ticareti” başlıklı bir yazı Türkiye’nin de karıştığı dudak uçurtan bir tağşiş olayını anlatıyordu.

10 Ağustos 1991 günü, Mazal II adlı paslı bir tanker, Türkiye’de Ordu ilinin sanayi limanına yanaşmış ve ambarına iki bin iki yüz ton fındık yağı pompalamıştı. Ardından gemi, Akdeniz ve Kuzey denizinden geçerek dolambaçlı bir sefere çıkmıştı. Mazal II’nin İtalya’nın güneyinde yer alan Puglia’daki bir liman olan Barletta’ya vardığı tarih olan 21 Eylüle kadar, yükü, geminin resmi belgelerine göre Yunan zeytinyağı haline gelmişti. Yük, muhtemelen bir memurun göz yumması sonucu, gümrükten kolayca geçmiş, tankerlere yüklenmiş ve Barletto’da kurulu bir İtalyan zeytinyağı imalatçısı olan Riolio rafinerisine teslim edilmişti. Orada, bazen gerçek zeytinyağıyla karıştırılarak, Riolio müşterilerine satılmıştı.

1991 yılının Ağustos ve Kasım ayları arasında, Mazal II, Katerina T. adlı bir başka tankerle birlikte, Riolio’ya, hepsi Yunan zeytinyağı olarak tanımlanan, hemen hemen on bin ton Türk fındık yağı ve Arjantin ayçiçeği yağı teslimatı yaptı. Riolio’nun sahibi Domenico Ribatti, Bari’deki eski bir süpermarket de dahil önemli gayrimenkullerini bir araya getirerek, sahte yağdan zengin oldu.

Ancak sonunda bu tüyler ürpertici uluslararası tağşiş olayının mimarı Ribatti yakayı ele verdi.

Müfettişler ayrıca Ribatti’nin sahte yağının nereye gittiğini de ortaya çıkardı: bu yağları tüketicilere zeytinyağı olarak satan ve zeytinyağı sektörünü desteklemek için verilen yaklaşık oniki milyon dolar AB sübvansiyonu alan ve aralarında Nestlé, Unilever, Bertolli ve Oleifici Fasanesi’nin de bulunduğu İtalya’nın en büyük zeytinyağı imalatçılarından birkaçı. Ancak bu şirketler, Ribatti tarafından dolandırıldıklarını iddia ettiler ve savcılar bu şirketlerin suça iştirakini kanıtlayamadı.

Soruşturmayı yürüten müfettişlerden biri, bu işten elde edilen gelirin adeta kokain ticaretinden elde edilen gelirle yarışacak tutarda olduğunu söyledi. Hem de kokain ticareti kadar risk taşımamasına rağmen…

Türkiye dışından bir başka çarpıcı örnek de zeytin ve zeytinyağının dünyadaki açık ara şampiyonu İspanya’dan.

1980’li yıllarda İspanya’da anilinli kolza tohumu yağıyla karıştırılmış zeytinyağından 400 kişi ölmüş, 20 bin kişi de hastalanmıştı.

Uluslararası düzeyde tağşiş tabii ki bu örneklerle sınırlı değil. Tağşiş, hem çok yaygın, hem de çok eski bir tarihe dayanmakta. Galen, yüksek kaliteli zeytinyağını domuz yağı gibi daha ucuz maddelerle karıştıran namussuz yağ tüccarlarından bahseder. Apicius, ucuz bir İspanyol yağını, kıyılmış otlar ve kökler kullanarak İstria’da değerli bir yağa dönüştüren reçeteler verir.

Avrupa Birliği ülkelerinde belki de bizden daha fazla başvurulan tağşiş sahteciliğine karşı uzun, ciddi ve halen de devam eden bir mücadele verilmiştir. Laboratuar analizlerinin bir çok yabancı madde karıştırma eylemini açığa çıkartmakta yetersiz olduğunun farkedildiği AB üyesi üretici ülkelerde, her zeytinyağı sınıfı için katı tat ve aroma gereklilikleri belirlenmiş, tanımlanmış ve bunları yürürlüğe sokmak için Uluslararası Zeytinyağı Konseyi tarafından onaylanan test heyetleri kurulmuştur. AB düzenlemelerine göre, natürel sızma zeytinyağı, fark edilebilir bir burukluk, acılık ve meyvemsilik seviyesine sahip olmalıdır. Kusurlu sayılan tat ve koku unsurlarını barındırmamalıdır. Bizde bir tane bile yokken zeytinyağı üreticisi AB ülkelerinde resmi statüsü bulunan, akredite olmuş onlarca Zeytinyağı Tadım Paneli Grubu bulunmaktadır.

Hem üreticiyi, hem de tüketiciyi tağşişden korumak

Tüketici kendisini tağşişli zeytinyağından nasıl koruyabilir?

Tağşişli ürünü tüketicinin anlaması kolay değil. İç tüketimin içler acısı bir seviyede olduğu, zeytinyağı kültürünün istenilen ölçüde gelişmediği ülkemizde tabii ki kaliteli zeytinyağının alıcı tarafından ayırt edilmesini beklemek hayal olur.

Hemen aklıma gelen bir soruyu paylaşmak istiyorum. Biz, hemen her fırsatta zeytinyağı iç tüketimimizin kişi başına yıllık ancak 1 kg. olduğundan bahisle, diğer üretici ülkelere göre çok az olmasından yakınıyoruz. Bu rakamı, ağaç varlığımızdan, o seneki rekolteden, ihracata giden miktar verilerinden hareketle tahmin ederek buluyoruz. Peki, zavallı halkımızın halis zeytinyağı zannederek tükettiği tağşişli yağ miktarı ne kadardır? Bence çok fazladır… İnsanlarımız, mesela önemli bir kısmı ithal olan ayçiçek yağını zeytinyağı sanarak tüketiyor ki, vah vah !

Aptal yerine konulduğumuza mı, ekonomik zararımıza mı, döviz kaybına mı, sağlığımızı yitirdiğimize mi, yoksa zeytinyağı gibi doğa harikası bir lezzetten mahrum kaldığımıza mı yanalım?

Herkes zeytinyağı tadım uzmanı olamayacağına, her eve kimyasal analiz laboratuarı kurulamayacağına göre ne yapılmalı?

Tağşişle mücadelenin en önemli yolu sıkı denetim... Kamu denetimleri artırılarak etkin hale getirilmelidir. Meydanı tağşişçilere bırakmamak lazım. Sahipsiz eve it buyruk…

Zeytinyağındaki tağşiş sorunu konusunda İzmir Ticaret Borsası'nın etkin çalışmaları var. Bu konuda Tarım İl Müdürlüklerinin de denetimlere ağırlık vermesi lazım. Daha fazla ihtisas laboratuarlarının kurulması gerekiyor.

Ayrıca tüketicinin zeytinyağı konusunda bilgilendirilmesi önemli.

Halkın bilinçlenmesi tağşişi önleyecek en etkin yöntemlerden. Kaliteli yağı tüketicinin tanıması, damak zevkinin gelişmesi, zeytinyağı kültürünün yaygınlaşması gerekli. Alıcı, güvenilir bildik yerlerden temin edeceği, mutlaka markalı, ambalajlı ürünü tercih etmeli; ucuzluğuna aldanıp özellikleri, menşei belli olmayan ürünlere itibar etmemeli.

Özellikle tatilciler, emin olmadıkça, tanımadıkları kişilerden yol kenarlarında satılan “beyaz teneke” tabir edilen markası, menşei belli olmayan yağları almamalılar. Açıkta, plastik ambalaj içinde zeytinyağı satın alınmamalı. Yoksa işin içinde zeytinyağı almaya heveslenip, enayi yerine konularak ayçiçek yağı, pamuk yağı alıp kazık yemek de var.

Yani özetle zeytinyağı kültürünün yaygınlaştırılması, tüketicinin bilgilendirilmesi, aydınlatılması önemli. “Tan yeri ağarınca hırsızın gözü kararır.”

Ve tabii ki sektörün kendi iç kontrolu da önemli. Kurunun yanında yaşın da yanmaması için bu konuda hassas olunmalı. Malum, “haramzade pazar bozar, helalzade pazar yapar.“- Ki Zeytindostu Grubu, geçen sene market zincirlerinin raflarındaki bazı şüpheli yağların analizini yaptırararak örnek bir davranışta bulunmuştur.

Büyük bir alışveriş zincirinin kendi markalarıyla, yine “ünlü” bir yağ üreticisi firmaya yaptırıp sattığı ambalajlı riviera zeytinyağlarının içinde "prina yağı" çıktığı haberi hafızalarımızdaki yerini hala muhafaza ediyor. Hatırlarsanız ürünün gıda kodeksine uygun olmadığını belgeleyen laboratuar raporuyla birlikte bu dev grup Tarım Bakanlığı'na şikayet edilmişti. Keşke yeterli denetimler olsa ve şu tağşiş işini yapan firmalar birer birer açıklansa.

Zeytinyağı Tadımcılarının eğitilmesi, Tadım Panelleri oluşturulması ciddiye alınmalı. Coğrafi İşaretleme Tescili çabaları yaygınlaşmalı. Markalı, ambalajlı, kaliteli ürün satışı özendirilmelidir.

Tağşiş sorununa bir çözüm bulunamadığı sürece zeytinyağı sektörünün başı çok ağrıyacak. Ama bu sorunla mücadele edilip, olumlu noktaya yaklaşıldıkça da pek çok sorunumuz hallonulacak.
Mesela markalı, ambalajlı, kaliteli ürün satma çabası içinde olanların bu emekleri değerini bulacak… Takdir edin ki az bir şey değil.



Wednesday, February 20, 2008

Etiketin Önemi







Etiketin Önemi

M. Hakkı Yazıcı
mhyazici@yahoo.com



Etiket Ürünümüzün Yüzüdür!

Nasıl ki yüzümüz ilk karşılaştığımız, bizi hiç tanımayan insanlara kişiliğimiz hakkında ilk ipuçlarını verirse ürettiğimiz ürünün kalitesi hakkında da üzerindeki etiket tüketiciye ilk izlenimi verir.

Etiket ürünümüzün yüzüdür.

Artık öyle bir çağda yaşıyoruz ki, “Benim malım kalitelidir, bilen bilir,… alan alır,” devri çoktan aşıldı. Ürünümüzün etiketi, kalitesi, markası, ambalajı kadar önemli…

Market raflarında sıralanmış benzer ürünlerden birini seçmek durumunda olduğumuzda, gözümüz kaçınılmaz olarak ambalajı ve dolayısıyla etiketi "en göz alıcı, en albenili" olana kayar. Yani tüketici, ürünün içeriğinden önce etiketine bakar.

Tüketiciye ulaşmak serüveninde örneğin bir market rafında veya bir dükkanın vitrininde özene bezene ürettiğimiz malımız, yine özene bezene tasarladığımız ambalajı ve albenili etiketi ile yüz metreden “al beni, al beni,… pişman olmazsın !” diye haykırmalı.

Bizim malımızın etiketi en güzel, en baştan çıkarıcı etiket olmalı…

Etiket Pazarlamanın Yarısıdır


Dünyadaki yerimizi bilmek açısından rakamlarla örnek vermek gerekirse; tüketilen kişi başına etiket, Amerika Birleşik Devletleri’nde 10 metrekare, Avrupa’da 8 metrekare iken bu miktar Türkiye’de 1 metrekaredir. Böyle olunca pazarlama bacağımız da kısa kalıyor. Güzel etiketler yapmıyoruz ve tüketmiyoruz,.. marka yaratamıyoruz,..ve malımızı ambalajlı satamıyoruz. Kime kızmamız gerekiyor? Kolayına kaçıp yine Fransa’ya, İtalya’ya mı, yoksa kendimize mi?

Pazarlama uzmanlarının önemli bir çoğunluğu, etiketin pazarlamadaki yerini vurgulamak için konuyu "etiket pazarlamanın yarısıdır" saptamasına kadar vardırmaktadırlar. Etiketin pazarlamanın yarısı olduğunun ne kadar doğru olduğu konusu bir tarafa, ürünün satışında çok önemli yeri olduğu inkar edilemez bir gerçek. Daha da ileri gidip, bunu yine pazarlama uzmanlarının "21. yüzyıl üretme değil, pazarlama çağıdır" şeklindeki deyişleriyle birleştirdiğimizde, ortaya etiketin dünya para akışında çok önemli bir paya sahip olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz.

Bir başka deyişle, "Etiket satışı, satış etiketi" tetikliyor.

Etiket bir markayı, onun pazarlamasını ne şekilde etkiliyor?

Etiket, bir ürünün kimliğinin, markasının ayrılmaz bir parçası. Öyle ki, etiket çoğu zaman markanın kendisi dahi olabiliyor.

Etiket Sanayicileri Derneği Başkanı Aydın Okay'ın deyişiyle, "Etiket bir kadının makyajına benziyor. Ne kadar güzel olursa o kadar itibar kazanır."

Kötü etiket öldürür!

Etiket üreticilerine göre, bugün öyle bir noktaya gelindi ki, dünyanın en iyi markasını bile kötü bir etiketle, raflarda tozlanmaya mahkum etmek mümkün. Dernek Başkanı Okay'ın bu konuda verdiği bir örnek de fazla söze yer bırakmıyor.

"Geçtiğimiz yıllarda bir tavuk markasının raflarda bayatladığı görüldü. Daha doğrusu, tüketici ürünü alış-veriş sepetine atıyor ve kasaya kadar geliyordu. Ama kasaya geldiğinde, önündeki müşterinin sepetindeki markayı görüyor ve kendisininkini kasada bırakıp, o önündeki müşterininkinden alıyordu. Kasaya bırakılanlarda tekrar yerine konuluncaya kadar burada bekliyordu. Tabii, soğutucudan çıktığı için bu ürünler kısa bir sürede bozuluyordu. Bir süre sonra o markanın raftaki ürünlerinin çoğunun bozuk olduğu dikkat çekti. Nedeni araştırıldı. Tüketicinin o tavuğun etiketinden 'hazzetmediği', alternatifini görünce de hemen değiştirildiği ortaya çıktı. Bunun üzerine etiket değişikliğine gidildi."

Peki etiketi markanın ayrılmaz bir parçası yapan ne? Aydın Okay bu konuda bir şampuan örneğini veriyor:"Bir şampuanı, içeriği ve marka reklamları dışında, sunacak olan tek bir şey var, o da ambalajı, yani şişesi ve o şişenin üzerindeki etikettir. Marka, o etiketin üzerinde konumlanmıştır. O konumlanma şekli, şişenin veya ambalajın neresine denk düştüğü, etiketin üzerindeki tanıtım yazıları ve diğerleri… Hepsi markanın bir parçasıdır ve markanın zihinlerde yerleşmesine hizmet eder. Ürün rafa konduğunda, şişesinin üzerinde bulunan etiket o markayı gösterir veya saklar!" (Aydın OKAY-MarketingTürkiye Dergisi-!5 Eylül 2003-Sayfa 30-31)

Fatih Cenikli, TARİŞ’teki şişelerin ve etiketlerin tasarımını yapan Can Erçin’in “Tariş kalkışması” diye nitelendirdiği ambalaj yenileme serüveninin başlangıcını şöyle anlatıyor:

“Bir akşam İzmir'in Kordonboyu'ndaki ünlü balık restoranı Deniz'de yemek yerken, zeytinyağı istedim. TARİŞ dışında bir markanın zeytinyağını getirdiler. Ben de şefe, 'TARİŞ zeytinyağı kullanmıyor musunuz?' diye sordum. Şef; 'Efendim içindeki zaten TARİŞ zeytinyağı. Ama ambalajı kötü olduğu için müşteriye farklı bir markanın şişesiyle sunuyoruz' dedi. İşte bu yanıt, bizim ambalaj atağımızın temelini oluşturdu. Zeytinyağının tarihteki serüveni 6 bin yıl öncesine kadar uzanıyor. Çıkış noktası da Anadolu. Biz de ambalajlarımızı hazırlarken bu 6 bin yıllık kültürü göz önünde bulundurduk. Zeytinyağlara Ege'nin tarihinden, mitolojisinden esinlenerek isimler verdik. Geçmişten miras aldığımız isimleri etiketlerimize taşıdık.” (Karadelikten Doğdu ,Füsun Karasinir – İzmir, 28 Temmuz 2003, Akşam Gazetesi )

Bir Zeytinyağı Etiketinde Hangi Bilgiler Okunmalı?

Etiketimizin sadece estetik yanına değil, içerdiği bilgilere de özen göstermeliyiz.

Bir ülkede standartlar belirlenmemiş ise her önüne gelen malının etiketine kafasına estiği gibi bir şeyler yazıp tüketicinin kafasını karıştırır. Sızma Zeytinyağı, Erken Hasat Köy Sızması, Halis Sızma Zeytinyağı, v.s.

Öncelik daha ciddi standartlara sahip olmak ve bu standartlara uymaya zorunluluk olmalıdır. Bunu da dışarıdan, global dünyanın ilahlarından beklemeden ya da yine taklit etmeden kendimiz yapmalıyız.

Günlük kazançlar peşinde olmayıp, kalıcı olmak, marka olmak, global pazarda hak ettiğimiz yeri almak istiyorsak öncelikle doğru bilgileri tüketiciye aktarmalıyız.

Bir zeytinyağı etiketinde neler olmalıdır?

Etiketimiz ürünümüzün nüfus cüzdanı gibi olmalıdır. Şişelerinin, tenekelerinin üzerine yapıştırdığımız etiketlerde, zeytinyağını elde ettiğimiz zeytinlerin yöresini, iklim özelliklerini, hasat yılını, cinsini, yetişme koşullarını, asit değerlerini, yağ çıkarma yöntemlerini içeren bilgilere yer vermeliyiz.

Sözün özeti : Dünyanın en kaliteli, en nefis zeytinyağlarını üreten zeytinyağcılarımızın ürünleri dünya pazarında hak ettiği yeri almalı. Bunun için de etiketin önemini kavramalıyız.

Madem ki Zeytinyağı yemek sanatının kralıdır, biz de onu krallara layık giydirmeliyiz.



Zeytinyağı Etiketlerinin Koleksiyoncusu : Mark Wickens

Zeytinyağı Etiketlerinin Koleksiyoncusu : Mark Wickens

M.Hakkı Yazıcı

İnsanların koleksiyon merakları sınır tanımıyor. Aklınıza ne gelirse toplayan koleksiyoncular var. Olanaklarına ve meraklarına göre; parfüm, mürekkep şişesi, içki şişesi etiketleri, kibrit kutuları gibi pek çok şey toplayan, biriktiren koleksiyoncuları biliyoruz.
Bu, zahmetli ve yoğun uğraş gerektiren bir merak. Bazen de çok para harcamayı gerektiriyor. Ama zamanla bir bakıyorsunuz öğünebileceğiniz muhteşem bir hazine yaratmışsınız.İyi ki böyleleri var ve bir tarihi sonraki kuşaklara taşıyorlar.Mark Wickens da böyle koleksiyonculardan biri; zeytinyağı şişesi etiketleri toplayan birkaç kişiden biri.Zeytinyağı etiketleri, diğer benzer ürünlerde olduğu gibi, pazarlanan şeyin ne kadar değerli olduğunun herkesçe bilinmesiyle yetinmeden; mala albeni kazandırmak için başvurulan, estetik bir şişe, ürünü anlatan akılda kalıcı bir marka kadar satışını arttırmaya katkıda bulunan bir araç.
Wickens, pek farkında olunmasa da bazı zeytinyağı etiketlerinin çok önemli güzel sanat ürünleri olduğunu düşünüyor.Mark Wickens’ın zeytinyağı etiketi koleksiyonunda şu anda 1.700 civarında farklı etiket var. Bunların % 99’u hiç kullanılmamış, orijinal etiket. Elindeki en eski etiketse 1860’lı yıllara ait. Bu etiket IV. Napolyon dönemine ait. En eski İtalyan zeytinyağı şişesi etiketi ise 1899 yılına ait; ancak İtalyan üreticilerin bundan daha önceki dönemde de etiket kullandıklarını sanıyor. Ne yazık ki bunları henüz eline geçirememiş. Bulamadığı eski İspanyol ve Portekiz etiketlerinin de varlığından haberdar.Koleksiyon, bir çok kereler Kanada’da, Avrupa’da sergilenmiş, 1998’de Oxford Üniversitesi’nde slayt gösterisi yapılmış. Bir çok radyo ve televizyon programında, basında konu edilmiş.Koleksiyon hakkında daha fazla bilgi edinmek, koleksiyonundaki etiketleri görmek için http://pages.infinit.net/wickens/labels sitesini ziyaret etmeniz yeterli.Son zamanlarda koleksiyonuna katılan, özellikle İtalyanların malum yaratıcı dizayn anlayışları ile ürettiği etiketlere hayran. Fransız, İspanyol, Faslı, Tunuslu, Cezayirli, Portekizli ve Amerikalı üreticilerin de çok güzel etiketlerinin olduğunu ifade ediyor.Bu koleksiyonda ne yazık ki dünyanın en önemli zeytinyağı üretici ülkeleri arasında yer alan ülkemize ait ancak bir iki etiket var.
Bu acı gerçek malum yaramıza parmak basmıyor mu? Türkiye, ürününe sahip çıkmıyor; marka yaratamıyor, ambalajlı ürün satamıyor. Ürünün albenisine, sunuşuna yeterince emek vermiyor; dolayısıyla da böyle bir koleksiyonda yer alacak çok fazla etiketi yok. Olanlarda Wickens’e ulaştırılmamış.

Wickens’le çokça yazıştık; Türk zeytinyağı imalatçılarının ilgisizliğinden yakındı.
Wickens, bu uğraşının tamamlanmadığı kanaatinde ve eline henüz ulaşmayan etiketlerin koleksiyonuna katılması için bizden de yardım bekliyor.e-posta adresi : mawickens@yahoo.com