Tuesday, February 26, 2008

Zeytinyağı sektörünün en önemli sorunlarından biri: Tağşiş!
















Zeytinyağı sektörünün en önemli sorunlarından biri:
Tağşiş!


M.Hakkı Yazıcımhyazici@gmail.com


Hatırlayacaksınız Zeytindostu Derneği, “Türkiye’de zeytin ve zeytinyağının en önemli sorunu nedir?” konulu bir anket düzenlemişti. Zeytindostu grubuna üye yaklaşık 3 bin kişinin oy kullandığı bu anketin sonuçlarına göre;

- Zeytin ve zeytinyağı sektörünün en önemli sorunu olarak tanıtım ve pazarlama eksikliği ön plana çıkmış; ankete katılanların yüzde 34’ü sektördeki tanıtım ve pazarlama eksikliğini en önemli sorun olarak görmüştü;
-İkinci sırayı yüzde 28,3’lük payla kalitesiz üretim, denetim eksikliği ve tağşiş almıştı;
-Ankette üçüncü sırada yer alan sorun ise 20,5 ile hükümet politikaları olmuş;
-Zeytin ve zeytinyağındaki üretimi yetersiz bulanların oranı yüzde 8,3’de kalmıştı;
-Sektörde finansman sorunu olduğunu düşünenler yüzde 4,5 ile 5. sırada yer almıştı;
-Ankete katılanların yüzde 4,4 ise sektördeki sorunların diğer nedenlerden kaynaklandığını ifade etmişti.

Evet, tağşiş, zeytinyağı gibi değerli bir malın hem üreticilerinin, hem de tüketicilerinin kabusu.

Hikayeye göre, zeytinci bir önceki sezonda zeytinyağını sattığı tüccara telefon açmış. Selam sabah, hatır gönül faslından sonra konuşurken tüccar, “Bu sene sizin kasabadan yağ almayacağım,” demiş. Şaşıran zeytinci “Ama niye?” diye sorduğunda, “Geçen sene sizin kasabadan aldığım yağların bir kısmı tağşişli çıktı,” cevabını almış.
Sanki başından kaynar sular dökülmüş. Fırlayıp zeytincilerin toplaştığı kasabanın kahvesinde almış soluğu. Hışımla içeri girmiş.
“Kim ulan bizim kasabadan tağşişli yağ satan?!”
Ağzına kadar dolu kahvehanede çıt yok; sinek uçsa duyulacak.
Uzun süren bir sessizlikten sonra, arka sıralardan ufak tefek bir köylü “Benim,” demiş.
Gözü dönmüş zeytinci, adamcağızın üzerine çullanmış, bir güzel dövmüş. Sonra geldiği gibi hışımla çıkıp, gitmiş.

Dayağı yiyip perişan halde yere serilen köylü, kendine geldikten sonra muzip muzip gülerek “Kandırdım onu,” demiş.

Şakanın dozunu kaçırıp yok yere dayak yiyen köylünün tağşişli mal satmadığına sevinmek mi lazım? Herhalde dayak yediği için üzülmek, tağşişli mal satmak gibi onursuz bir iş yapmadığı için de sevinmek gerekiyor.


Tağşiş sadece ticari değil, aynı zamanda insan sağlığıyla ilgili ağır bir suç

Tağşiş, adına kandırmaca, hile, dalavere, düzenbazlık ne derseniz deyin çok kötü bir şey…

Bir şeyin içine başka bir madde karıştırmakla, katıştırmayı anlatan, Arapçadan dilimize geçen, söylenmesi zor bu sözcüğü hileli yollara başvuranların sayısı arttıkça daha fazla duyuyoruz. Yasada böyle yazılageldiğinden halen kullanımda olan bir sözcük. İngilizce'deki karşılığı ise Adulteration.

Tağşiş, ne yazık ki en fazla gıda üretiminde görülen bir hile şekli. Süte su; bala glikoz; sığır etine tavuk, hindi, koyun eti; kaliteli una kalitesiz un; meyve suyuna başka sıvılar katmak, karıştırmak en yaygın başvurulan tağşiş yöntemlerinden…

Sadece ticari bir suç olmanın da ötesinde insan sağlığı ile oynandığı için bir başka insanlık suçudur da.

Hele zeytinyağı gibi değerli, fiyatı yüksek bir üründe tağşiş olayına daha sıkça raslıyoruz. Güzellik başa bela…Diğer bitkisel yağlara göre fiyatı daha yüksek olan zeytinyağına pamuk yağı, ayçiçek yağı, fındık yağı gibi ucuz yağlar sıkça karıştırılıyor.

Zeytinyağındaki yaygın tağşiş yöntemleri

Zeytinyağına "daha ucuz olan" başka yağların karıştırılması, yani teknik deyimiyle tağşiş, yeni bir şey değil; ama her gün farklı bir örneğine rasladığımız bu yola başvuranların sayısı azalacağına artıyor. Gerçi “hile ile iş gören mihnet ile can verir”, fakat alışmış kudurmuştan beter; tağşişin, tağşişçilerin önünü kesmek zor ve çaba gerektiriyor.

Dediğimiz gibi, zeytinyağında tağşiş yapılmasının ana nedeni, karıştırılan diğer yağların ucuz olması…Ucuz olmasının yanısıra bu değersiz yağların bolca bulunabilmesi…

Bu iki şartı da yerine getiren ve tağşiş malzemesi olarak en fazla kullanılan bitkisel yağlar, pamuk, ayçiçek, fındık, mısır, soya, kolza tohumu, kanola yağı ve rafinajlık zeytinyağıdır.

Ülkemizde ayçiçek yağı kullanımı çok yaygın olduğundan kolayca tanınmakta; pamuk yağı ise daha az bilinmekte. Pamuk yağı, kırmızımsı renginin zeytinyağının koyu sarı rengine uyumluluğuyla tağşiş için avantajlı olurken, ayçiçek yağının dezavantajı açık sarı olan rengidir. Bu nedenle de pamuk yağı tağşişçinin gözdesidir.
Pamuk yağıyla tağşişde, ortalama olarak 80-90 kg pamuk yağına 10-20 kg zeytinyağı karıştırılır. Özellikle kötü ve yüksek asitli zeytinyağları bu şekilde pazarlamak mümkün hale gelir. Ayçiçek yağıyla yapılan tağşişte ise, tersine zeytinyağı miktarı daha fazladır. Zira ayçiçek yağı, neredeyse renksiz olarak üretilmekte olup, zeytinyağının rengini fazlasıyla açmaktadır. Çok açık renkli zeytinyağı ise tüketici tarafından kolayca fark olunacağından pek tercih edilmemektedir.

Zeytinyağında tağşiş sadece başka bitkisel yağların karıştırılması ile değil, kaliteli düşük asitli zeytinyağlarına, yüksek asitli kalitesiz zeytinyağlarının, rafinajlık yağların karıştırılması ile ve hatta başka bölgelerin zeytinyağlarının karıştırılmasıyla da yapılmaktadır.

Yani zeytinyağında üç tür tağşişden bahsedebiliriz. İlki zeytinyağının daha ucuz bitkisel yağlarla karıştırılması; ikincisi kaliteli sızma zeytinyağlarına düşük kaliteli rafinajlık zeytinyağlarının karıştırılması; üçüncüsü ise değerli zeytinyağlarına diğer bölgelerden ya da ülkelerden temin edilen kalitesiz zeytinyağlarının karıştırılmasıyla yapılanı.

Tabii bütün bunlar, hileli ürünleri kaliteli ürünmüş gibi etiketleyip, daha yüksek fiyata satmak uğruna yapılmakta.

Tağşiş evrensel bir sorun

ABD’nin itibarlı dergilerinden New Yorker’da, 13 Ağustos 2007 tarihinde, Tom Mueller imzasıyla yayımlanan “İtalya’dan Bir Mektup- Yağlı İş: Sahte Zeytinyağı Ticareti” başlıklı bir yazı Türkiye’nin de karıştığı dudak uçurtan bir tağşiş olayını anlatıyordu.

10 Ağustos 1991 günü, Mazal II adlı paslı bir tanker, Türkiye’de Ordu ilinin sanayi limanına yanaşmış ve ambarına iki bin iki yüz ton fındık yağı pompalamıştı. Ardından gemi, Akdeniz ve Kuzey denizinden geçerek dolambaçlı bir sefere çıkmıştı. Mazal II’nin İtalya’nın güneyinde yer alan Puglia’daki bir liman olan Barletta’ya vardığı tarih olan 21 Eylüle kadar, yükü, geminin resmi belgelerine göre Yunan zeytinyağı haline gelmişti. Yük, muhtemelen bir memurun göz yumması sonucu, gümrükten kolayca geçmiş, tankerlere yüklenmiş ve Barletto’da kurulu bir İtalyan zeytinyağı imalatçısı olan Riolio rafinerisine teslim edilmişti. Orada, bazen gerçek zeytinyağıyla karıştırılarak, Riolio müşterilerine satılmıştı.

1991 yılının Ağustos ve Kasım ayları arasında, Mazal II, Katerina T. adlı bir başka tankerle birlikte, Riolio’ya, hepsi Yunan zeytinyağı olarak tanımlanan, hemen hemen on bin ton Türk fındık yağı ve Arjantin ayçiçeği yağı teslimatı yaptı. Riolio’nun sahibi Domenico Ribatti, Bari’deki eski bir süpermarket de dahil önemli gayrimenkullerini bir araya getirerek, sahte yağdan zengin oldu.

Ancak sonunda bu tüyler ürpertici uluslararası tağşiş olayının mimarı Ribatti yakayı ele verdi.

Müfettişler ayrıca Ribatti’nin sahte yağının nereye gittiğini de ortaya çıkardı: bu yağları tüketicilere zeytinyağı olarak satan ve zeytinyağı sektörünü desteklemek için verilen yaklaşık oniki milyon dolar AB sübvansiyonu alan ve aralarında Nestlé, Unilever, Bertolli ve Oleifici Fasanesi’nin de bulunduğu İtalya’nın en büyük zeytinyağı imalatçılarından birkaçı. Ancak bu şirketler, Ribatti tarafından dolandırıldıklarını iddia ettiler ve savcılar bu şirketlerin suça iştirakini kanıtlayamadı.

Soruşturmayı yürüten müfettişlerden biri, bu işten elde edilen gelirin adeta kokain ticaretinden elde edilen gelirle yarışacak tutarda olduğunu söyledi. Hem de kokain ticareti kadar risk taşımamasına rağmen…

Türkiye dışından bir başka çarpıcı örnek de zeytin ve zeytinyağının dünyadaki açık ara şampiyonu İspanya’dan.

1980’li yıllarda İspanya’da anilinli kolza tohumu yağıyla karıştırılmış zeytinyağından 400 kişi ölmüş, 20 bin kişi de hastalanmıştı.

Uluslararası düzeyde tağşiş tabii ki bu örneklerle sınırlı değil. Tağşiş, hem çok yaygın, hem de çok eski bir tarihe dayanmakta. Galen, yüksek kaliteli zeytinyağını domuz yağı gibi daha ucuz maddelerle karıştıran namussuz yağ tüccarlarından bahseder. Apicius, ucuz bir İspanyol yağını, kıyılmış otlar ve kökler kullanarak İstria’da değerli bir yağa dönüştüren reçeteler verir.

Avrupa Birliği ülkelerinde belki de bizden daha fazla başvurulan tağşiş sahteciliğine karşı uzun, ciddi ve halen de devam eden bir mücadele verilmiştir. Laboratuar analizlerinin bir çok yabancı madde karıştırma eylemini açığa çıkartmakta yetersiz olduğunun farkedildiği AB üyesi üretici ülkelerde, her zeytinyağı sınıfı için katı tat ve aroma gereklilikleri belirlenmiş, tanımlanmış ve bunları yürürlüğe sokmak için Uluslararası Zeytinyağı Konseyi tarafından onaylanan test heyetleri kurulmuştur. AB düzenlemelerine göre, natürel sızma zeytinyağı, fark edilebilir bir burukluk, acılık ve meyvemsilik seviyesine sahip olmalıdır. Kusurlu sayılan tat ve koku unsurlarını barındırmamalıdır. Bizde bir tane bile yokken zeytinyağı üreticisi AB ülkelerinde resmi statüsü bulunan, akredite olmuş onlarca Zeytinyağı Tadım Paneli Grubu bulunmaktadır.

Hem üreticiyi, hem de tüketiciyi tağşişden korumak

Tüketici kendisini tağşişli zeytinyağından nasıl koruyabilir?

Tağşişli ürünü tüketicinin anlaması kolay değil. İç tüketimin içler acısı bir seviyede olduğu, zeytinyağı kültürünün istenilen ölçüde gelişmediği ülkemizde tabii ki kaliteli zeytinyağının alıcı tarafından ayırt edilmesini beklemek hayal olur.

Hemen aklıma gelen bir soruyu paylaşmak istiyorum. Biz, hemen her fırsatta zeytinyağı iç tüketimimizin kişi başına yıllık ancak 1 kg. olduğundan bahisle, diğer üretici ülkelere göre çok az olmasından yakınıyoruz. Bu rakamı, ağaç varlığımızdan, o seneki rekolteden, ihracata giden miktar verilerinden hareketle tahmin ederek buluyoruz. Peki, zavallı halkımızın halis zeytinyağı zannederek tükettiği tağşişli yağ miktarı ne kadardır? Bence çok fazladır… İnsanlarımız, mesela önemli bir kısmı ithal olan ayçiçek yağını zeytinyağı sanarak tüketiyor ki, vah vah !

Aptal yerine konulduğumuza mı, ekonomik zararımıza mı, döviz kaybına mı, sağlığımızı yitirdiğimize mi, yoksa zeytinyağı gibi doğa harikası bir lezzetten mahrum kaldığımıza mı yanalım?

Herkes zeytinyağı tadım uzmanı olamayacağına, her eve kimyasal analiz laboratuarı kurulamayacağına göre ne yapılmalı?

Tağşişle mücadelenin en önemli yolu sıkı denetim... Kamu denetimleri artırılarak etkin hale getirilmelidir. Meydanı tağşişçilere bırakmamak lazım. Sahipsiz eve it buyruk…

Zeytinyağındaki tağşiş sorunu konusunda İzmir Ticaret Borsası'nın etkin çalışmaları var. Bu konuda Tarım İl Müdürlüklerinin de denetimlere ağırlık vermesi lazım. Daha fazla ihtisas laboratuarlarının kurulması gerekiyor.

Ayrıca tüketicinin zeytinyağı konusunda bilgilendirilmesi önemli.

Halkın bilinçlenmesi tağşişi önleyecek en etkin yöntemlerden. Kaliteli yağı tüketicinin tanıması, damak zevkinin gelişmesi, zeytinyağı kültürünün yaygınlaşması gerekli. Alıcı, güvenilir bildik yerlerden temin edeceği, mutlaka markalı, ambalajlı ürünü tercih etmeli; ucuzluğuna aldanıp özellikleri, menşei belli olmayan ürünlere itibar etmemeli.

Özellikle tatilciler, emin olmadıkça, tanımadıkları kişilerden yol kenarlarında satılan “beyaz teneke” tabir edilen markası, menşei belli olmayan yağları almamalılar. Açıkta, plastik ambalaj içinde zeytinyağı satın alınmamalı. Yoksa işin içinde zeytinyağı almaya heveslenip, enayi yerine konularak ayçiçek yağı, pamuk yağı alıp kazık yemek de var.

Yani özetle zeytinyağı kültürünün yaygınlaştırılması, tüketicinin bilgilendirilmesi, aydınlatılması önemli. “Tan yeri ağarınca hırsızın gözü kararır.”

Ve tabii ki sektörün kendi iç kontrolu da önemli. Kurunun yanında yaşın da yanmaması için bu konuda hassas olunmalı. Malum, “haramzade pazar bozar, helalzade pazar yapar.“- Ki Zeytindostu Grubu, geçen sene market zincirlerinin raflarındaki bazı şüpheli yağların analizini yaptırararak örnek bir davranışta bulunmuştur.

Büyük bir alışveriş zincirinin kendi markalarıyla, yine “ünlü” bir yağ üreticisi firmaya yaptırıp sattığı ambalajlı riviera zeytinyağlarının içinde "prina yağı" çıktığı haberi hafızalarımızdaki yerini hala muhafaza ediyor. Hatırlarsanız ürünün gıda kodeksine uygun olmadığını belgeleyen laboratuar raporuyla birlikte bu dev grup Tarım Bakanlığı'na şikayet edilmişti. Keşke yeterli denetimler olsa ve şu tağşiş işini yapan firmalar birer birer açıklansa.

Zeytinyağı Tadımcılarının eğitilmesi, Tadım Panelleri oluşturulması ciddiye alınmalı. Coğrafi İşaretleme Tescili çabaları yaygınlaşmalı. Markalı, ambalajlı, kaliteli ürün satışı özendirilmelidir.

Tağşiş sorununa bir çözüm bulunamadığı sürece zeytinyağı sektörünün başı çok ağrıyacak. Ama bu sorunla mücadele edilip, olumlu noktaya yaklaşıldıkça da pek çok sorunumuz hallonulacak.
Mesela markalı, ambalajlı, kaliteli ürün satma çabası içinde olanların bu emekleri değerini bulacak… Takdir edin ki az bir şey değil.



1 comment:

Anonymous said...
This comment has been removed by a blog administrator.